GÜNCEL | KENT | POLİTİK GÜNDEM | KÜLTÜR SANAT | BASINDAN | YAZARLAR | SOBEDEN | SOBELEDİKLERİMİZ | RÖPORTAJLAR | GEZENTİ | YUMURTALAR |
FOTOĞRAF ile YETMİŞ YIL
FOTOĞRAF ile YETMİŞ YIL İsmail Baydaş babasının yanında daha küçükken başlamış fotoğraf çekmeye. “lkokul yıllarında babmla başladım fotoğrafa merakım öyle de devam etti” diyerek anlatıyor bitmez tükenmez fotoğraf ilgisini. Babası Erzincan’da ermeni bir fotoğraf ustasından öğreniyor fotoğrafı ve çocuğuna öğretiyor. İsmail Baydaş ise kendi çocuklarına… Onlarınki babadan oğla geçen bir merak ve ustalık… “ilkokuldayken her gün okuldan çıkınca doğru dükkâna, babamın yanına fotoğraf çekmeye giderdim. O çekerdi ben bakardım da, bazı hanımlar babamdan utanırdı. Babam makineyi ayarlardı, benim boyum yetişmezdi makineye. Sandalyenin üzerine çıkar deklanşöre basardım.” Böyle başlamış İsmail baydaş’ın fotoğraf ile geçecek 70 yılı. Sanat enstitüsünü bitirerek fotoğrafçılığa devam etmiş. Kısa bir ara verir baba Baydaş fotoğraf yolculuklarına bir depremin acısıyla…“1938 depreminin ardından Antep’e gittik. Bir sene Antep’te kaldık. O zaman dükkân falan her şey yıkılmıştı, hiçbir şey kalmamıştı. Tekrar Antep’ten geldikten sonra ben dört yaşındaydım o zaman. Erzincan depreminde toprağın altından çıktık hepimiz, bütün aile yani. Amcamlar başka mahalleden geliyorlar bizi tek tek çıkartıyorlar. Ondan sonra Erzincan’dan, 1953 senesinden sonra, Ankara’ya geldik.” “Ankara’da Demirlibahçe’de ilk dükkânımızı açtık. O zaman işlerimiz de çok iyiydi. Konservatuar yanımızdaydı, tüm sanatçılar Demirlibahçe’de oturuyorlardı. Yıldız Kenter ve Müşfik Kenter tam dükkânın karşısında oturuyorlardı. Diyorum ya; Ziya Taşkent üst katta oturuyordu, Ali Erköseler hemen bizim sokaktaydı… Yani bütün sanatçılar bizim sokaktaydı. Demirlibahçe o zaman çok kaliteli bir yerdi. Ankara’nın en güzel yerlerinden biriydi. İşimiz de çok iyiydi. Kardeşim, babam, üçümüz beraber çalışıyorduk. 1970 yılında ikinci stüdyoyu açtık, Tuna Caddesi’nde. Orada da uzun bir müddet çalıştıktan sonra, yerin sahibi vefat ettikten sonra yıktılar. Mecburen buraya geldik şimdiki olduğumuz yere” Selanik Caddesi’nde 20’ye 4 numarada fotoğraf çekmeye devam ediyor Baydaş, hatıralarıyla biraz buruk, anlatıyor, fotoğrafçılığın geldiği yeri ve şimdiki zamanı. “Ben şimdiki fotoğrafçılığa alışamadım, beğenmiyorum. Bu dijital çıktıktan sonra fotoğraf sanatı diye bir şey kalmadı, şimdi herkes fotoğrafçı oldu. Eskiden sarı ışıkla alınan resim kalitesini şimdi kim alıyorum derse yalan söyler. Mesela İtalya: Şimdi sarı ışığa dönmüşler… Eski baskılar, dijitalde çekiliyor… Tabi dünyanın her yerinde çekiliyor dijital de, bu sarı ışığa dönüş başlayacak. Yani Türkiye’de de başlayacak da, ne zaman bilmiyorum?. Ve dijitaller çıktıktan sonra fotoğrafçı çoğaldığı için rekabet de çoğaldı. Bunun için fotoğraf kalitesi diye, sanat diye bir şey kalmadı pek. Yani yapanlar var, yok değil de, kalitesiz fotoğraflar daha çoğunlukta…” Fotoğrafçılar arasındaki diyaloğu da, yarışı da değiştirdiğini dile getirerek dijitale küskünlüğünden bahsediyor: “Eskiden mesela birkaç tane fotoğrafçı vardı, hepsi de birbirleri ile sanat için yarışıyorlardı. Ama şimdi öyle değil ki… Şimdi herkes para kazanmak için yarışıyor. Eskiden o kadar çok aile fotoğrafı çekiyorduk ki… Şimdi telefonla çekiyorlar. Herkesin elinde dijital makine var. 100 lira verdi mi dijital makine alıyor. Daha da ucuz, taksitle, on taksit yirmi taksit… Onun için, bizim işlere çok sekte vurdu tabii, dijitalden sonra işler de bozuldu. ” İsmail Baydaş, Ankara’nın en eski objektiflerinden, 70 yıllık bir emeğin verdiği gözle çekiyor fotoğraflarını. Halen çalışmaya devam ediyor… Onun kadar tutkuyla bu işe bağlanan da yok. “Benim yaşımda halen bu işi yapan yok” diyerek ifade ediyor fotoğrafa olan tutkusunu, gülümseyerek… Toplam Görüntülenme : 13489 |
Kategori Haberleri
Yorumlar
|