GÜNCEL | KENT | POLİTİK GÜNDEM | KÜLTÜR SANAT | BASINDAN | YAZARLAR | SOBEDEN | SOBELEDİKLERİMİZ | RÖPORTAJLAR | GEZENTİ | YUMURTALAR |
Üniversiteler üzerinden rejimle hesaplaşılıyor
Üniversiteler üzerinden rejimle hesaplaşılıyor “Kaçak yerleşkedeki kaçak rejim tasfiye edilmelidir” Mimarlar Odası Ankara Şubesi haftalık basın toplantısında ülke ve kent gündemini kentsel mekânsal süreç üzerinden okudu. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin mekânsal karşılığı, Türkiye’nin 10 köklü üniversitesinin bölünmesi amacıyla TBMM’ye sunulan kanun tasarısını değerlendiren Mimarlar Odası Ankara Şube Başkanı Tezcan Karakuş Candan, “Köklü üniversitelerin fakültelerinin parçalanması Cumhuriyetle hesaplaşmanın bir parçası külliye, medrese yaklaşımı ile otoriter rejimin üstyapısını oluşturmaya çalışmaktır. Seçilen cumhurbaşkanın birincil görevi, hukuksuzluğun, vefasızlığın, israfın, kuvvetler birliğinin ve Cumhuriyetin kurucu değerlerle hesaplaşmasının temsil mekânı Kaçak Saray Yerleşkesini tasfiye etmek olmalıdır. Bu yerleşke Cumhuriyet rejiminin ve parlamenter sistemin yerleşkesi değil. Bu kaçak yerleşkedeki kaçak rejim tasfiye edilmelidir” dedi. Yeni üniversite açılmıyor, üniversite devşiriliyor. Candan, yeni üniversiteler kurulması ve var olan üniversitelerin yeni kurulan üniversitelere bağlanması ile ilgili düşüncelerini şöyle paylaştı: “Bugün gelinen noktada ideolojinin mekâna yansımasının bir ürünü olarak belleklerimiz sıfırlanmaya çalışılıyor, otoriter rejim yıkıcı bir sürecin arkasından kendi mekansallığını üreterek ortak hafızamızı yok etmeye çalışıyor. Ankara’da Ulus bölgesinde tarihsel varlıklarımız yeni kurulan üniversitelere devrediliyor. Ulus bölgesine yapılan bu müdahale, sistematiktir. Ulus’un kurucu yapıları ve değerlerini değiştirmeye yönelik bir müdahale olan bu mekânsal dizge ile belleklerimiz sıfırlanmaktadır. 1926 yılında Atatürk’ün isteği ile kurulan Gazi Üniversitesi’nin Mimarlık ve Mühendislik Fakültesi’nde içerisinde olduğu prestijli ve kimlikli fakültelerinin yeni kurulacak olan Hacı Bayram Veli Üniversitesi’ne devredilmesi kabul edilemez. Bu adım yeni bir üniversite açmaktan çok, üniversite devşirmektir. Var olan üniversitenin tüm birikimini, kimliğini dağıtarak yeni bir kimlik oluşturma üzerine kurgulanmış bu yaklaşımı kabul etmiyoruz. Gazi Üniversitesi’nden mezun olan doktorlar, mühendisler ve mimarlar logosunda Atatürk’ün imzasının olduğu üniversite diploması alarak mezun oldular. Şimdi kimlik değişimi ile bellek yitiminin önü böyle açılıyor. Gazi Üniversitesi’nin fakültelerinin, Hacı Bayram Veli Üniversitesi’ne bağlanmasını şiddetle reddediyoruz. İstiyorlarsa Hacı Bayram Veli Üniversitesi’ni yeni bir üniversite olarak inşa etsinler. Üniversite açıyoruz diyerek toplumu yanıltıyorlar. Bu yeni bir üniversite değil, köklü üniversitelerin parçalanarak tasfiye edilmesinden çıkartılmış devşirme üniversitedir. Eğer yeni bir üniversite açmak istiyorsanız yerleşkesini kurarsınız, projesini yarışmayla elde edersiniz, kadrosunu oluşturur ve ihtiyaçlarını belirleyerek, üniversite açarsınız. Bilimsel bakış açısı bunu gerektirir. Bugün yapılan, önce Cumhuriyet’in en değerli bilim odaklarını parçalayıp tasfiye etmek, sonra da onun mekansallığı ile devşirme üniversite kurmaktır. Amaç Mustafa Kemal Atatürk’ün adını taşıyan Gazi Üniversitesi’ni belleklerden silmek ve logosunu ortadan kaldırmaktır.” Candan, sözlerini şöyle sürdürdü: “Çok uzun süredir AKP hükümeti kentsel mekânsal süreç üzerinden bir yeni kimlik belirlemeye çalışıyor. Mekân üzerinden rejimle, Cumhuriyet değerleri ve modern bütün değerlerle hesaplaşıyor. Yönetmelik kanun ve uygulamalarıyla otoriter rejimin kurucu sürecini tanımlıyorlar. Bir taraftan Cumhurbaşkanlığı seçim ve ittifaklar süreçleri tartışılırken diğer yandan da otoriter rejimin mekansallıkları bir bir atılıyor. Karşıya karşıya kaldığımız durum AKP hükümetinin ilan etmediği bir programı uyguladığıdır. Halktan oy isterken üniversitelerimizi parçalayıp başka bir üniversite kuracağını söylemedi. Oy isterken şeker fabrikalarını satacağım demedi. MEB müfredatını değiştireceğim, cihadı öne çıkartacağım laikliği geriye atacağım demedi. Gündelik yaşantınızın geçtiği kentleri bir rant odağı haline getireceğim demedi. Cumhuriyetin kurucu değerlerini bertaraf edip, kurucu iradeyi yok sayacağım dememişlerdi. İlan edilmemiş konularla ilgili bir program yürütmekte. Bu süreci mekân üzerinden okuduğunuzda ciddi bir rejimle hesaplaşma ile karşı karşıyayız. Bunu Kaçak Saray sürecinde de dile getirmiştik. Şimdi üniversitelerin ayrılması da bu hesaplaşmanın bir boyutudur. Önce KHK’larla ile birlikte sadece barış istedikleri için hocalarımızı ihraç ettiler. Üniversiteleri bilimden uzaklaştırarak siyasetin emrine sokmaya çalıştılar. Sonrasında da bir medrese yaklaşımı ile üniversiteleri yeniden inşa ediyorlar. Bunun mekansallığını biz Ulus süreci ve yeni kurulan üniversiteler üzerinden görüyoruz. ” Rejimle hesaplaşmanın mekânsal karşılığı Candan, şunları söyledi: “Ankara’da Gazi Üniversitesi’nin bazı bölümlerini alarak Hacı Bayram Veli Üniversitesi’ne vermek için sunulan tasarı, Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi’ni, Hukuk Fakültesi’ni, Diş Hekimliği Fakültesi’ni ve Mühendislik ve Mimarlık Fakültesi’ni kurulacak Hacı Bayram Veli Üniversitesi’ne bağlamayı öngörüyor. Bu alanların hepsi bir müdahale alanı buralarda çoklu rant çalışmaları yürütülüyor. Eski EGO hangarlarının olduğu alana yüksek yoğunluklu yapılar inşa ediliyor. Ankara Hızlı Tren Garı TCDD 2. Bölgenin arazisi, AKM Kültür Merkezi’nin olduğu alan, yıkım tehdidi altında olan 19 Mayıs Stadyumu ve Kültür Bakanlığı’nın bir kısmı Sosyal Bilimler Üniversitesi’ne verildi. Hemen karşısında eski Sümerbank binası Sosyal Bilimler Üniversitesi’ne verildi. TCDD 2. Bölge arazisinin Demirspor lojmanlarının ve tesislerinin olduğu kısmının da bir üniversiteye verildiği söyleniyor. Mühendislik Mimarlık Fakültesi Hacı Bayram Veli Üniversitesi’ne bağlanacaksa Cer Modern ile üniversite arasında kalan bölümün de muhtemelen Hacı Bayram Veli Üniversitesi’ne verilmiş olabileceğini düşündürmektedir. Özellikle Sosyal Bilimler Üniversitesi’nin yayılma alanına baktığımızda bütün tarihi yapılarımızı almış durumda. Kültür Bakanlığı ve Birinci Meclis binalarını da alabilecek bir potansiyelle 19 Mayıs Stadyumu ve sonrasında TCDD 2. Bölge arazisi ile birlikte bir üniversite aksı çizilmekte. Türkiye devletinin kuruluşu kentleşme politikası açısından da yeni şehir üzerinden yayılması bu aks üzerinden şekillendi. Bu aks üzerinde üniversitelerle birlikte yeni bir uluslaşma ve devlet sürecinin külliye, medrese yaklaşımı ile altyapısını oluşturmaya çalışıyorlar.” Kanun tasarısı kesinlikle kabul edilmemeli Mimarlar Odası Ankara Şube Sekreteri Nihal Evirgen ise şu değerlendirmeyi yaptı: “Üniversiteler konusunda ciddi bir saldırı ile karşı karşıyayız. Hükümetin her zaman yaptığı gibi, hiçbir şeyi tartışmadan ve kimseye danışmadan bir dayatmasının ürünü olan yeni bir kanun tasarısı söz konusudur. Bölünmesi hedeflenen üniversitelere baktığımızda bellek yitiminin ve Cumhuriyetle hesaplaşmanın daha net görülebileceğini düşünüyorum. İstanbul Üniversitesi ve Beyazıt Kampüsü’nü ele aldığımızda İstanbul Üniversitesi Türkiye’nin en köklü ve en eski üniversitelerinden birisidir. Beyazıt Kampüsü belleklerde çok önemli bir yere sahiptir. Türkiye’nin ülke gündeminin çalkalandığı dönemlerde Beyazıt Kampüsü’nde onlarca vaka yaşanmıştır ve hepimiz için çok önemli bir yeri vardır. Gazi Üniversitesi Atatürk’ün isteğiyle kurulan Türkiye’nin ilk üniversitesidir. Bugün Rektörlük binası olarak kullanılan yapısı Cumhuriyet’in ilk yıllarında dönemin ünlü mimarlarının katıldığı yarışma sonucuyla elde edilmiştir. Birinci Ulusal Mimarlık Akımının öncülerinden Mimar Kemalettin’in eseridir. Bugüne baktığımızda ise Türkiye’de var olan yapı stokunun elde edilmesi sürecine baktığımızda ise neredeyse 100 yıl öncesindeki bu anlayışın çok gerisinde olduğumuzu görüyoruz. Temel tasarım ilkelerinden uzak, mimarlık açısından açıklanamayacak kimliksiz bir tarz yaratılmaya çalışılıyor. Bölünmesi planlanan diğer üniversitelerden İnönü Üniversitesi’ne baktığımızda ise Cumhurbaşkanı’nın açıklamasında; ‘Malatya’da Turgut Özal’ın anısını yaşatacağız, adını anmak istemiyorum o üniversiteyi ikiye böleceğiz’ dedi. Bu beyan ile yine Cumhuriyetle esaslı bir hesaplaşma içinde olduklarını görebiliyoruz. Kütahya Dumlupınar, Kahraman Maraş Sütçü İmam Üniversiteleri, bütün bunlara baktığımızda bir fikirle, bir rejimle karşı karşıya gelinmek istendiğini söyleyebiliriz. Bahsedilen bu kanun tasarısı ortaya atılırken akademik ortamlarda hiç tartıştırılmadı. Bunu neden yapıyorsunuz, gerekçeniz nedir, üniversiteleri böldüğünüzde boşalan binaların yerine ne getireceksiniz? Bu fakülteleri neye göre belirlediniz? Neden tıp, iletişim, mimarlık, mühendislik gibi üniversitelerin kalbini oluşturan fakülteleri ayırmak istiyorsunuz? Şayet yetersiz geliyorsa neden ek bina değil de ayırma ihtiyacı duyuluyor? Üniversitelere verilen bütçeler dörtte birine düşürülürken, yeni 15 üniversite hangi bütçeyle açılıyor? Bütün bu soruların hiç birinin cevabı kamuoyuna açıklanmıyor ve açıklama gereği de duyulmuyor. Oysa ki üniversitelerin demokratik, özerk ve katılımcı bir anlayışla sürdürülmesi gerekir, bilimsel bir üretim ancak bu şekilde elde edilebilir. Bu tasarıda YÖK’e verilen yüksek yetkiler var. Personellerden alınan verginin varlık fonuna devredilmesi konuşuluyor. Tüm bunlara baktığımızda bilimsel ve akılcı bir anlayışın yerine kimseye hesap verilmeyen, birilerinin tekelinde alınan, satılan, bölünüp parçalanan alanlara dönüştüğünü net şekilde görebiliyoruz. Üniversitelerde seçimler yapılıyor ama rektörü seçimlerin sonuçlarına bakmadan Cumhurbaşkanı atıyor. KHK’larla onlarca hocamız üniversitelerden uzaklaştırıldı, eğitimin içi boşaltılırken Cumhuriyet rejimiyle hesaplaşılıyor. Kanun tasarısı kesinlikle kabul edilmemeli. Aksi takdirde kendi alanımızdan doğru bütün süreci takip edeceğiz. Hukuksal mücadelemize de devam edeceğiz.” Cumhuriyet’in kurucu değerlerine saygılı bir Cumhurbaşkanı seçilmeli Mimarlar Odası Ankara Şube Başkanı Tezcan Karakuş Candan, Cumhurbaşkanlığı seçimlerini Kaçak Saray üzerinden şu şekilde değerlendirdi: “Bütün bu sürecin baş aktörlerinin mekânı üzerinden Cumhurbaşkanlığı seçimleri sürecini okuyalım. Bugün karşı karşıya olduğumuz dayatma süreci 2012 yılında da AOÇ’deki Kaçak Saray üzerinden de okunuyordu. Hukuk dinlenmedi, planı yapılmadı, kamuoyuna sunulmadı, mecliste tartışılmadı, açılışı ve temel atma töreni yapılmadı. Gözlerden kaçırılarak hepimizin içinde hukuksuzlukla zorun gücüyle inşa edildi. Türkiye’de kurulmaya çalışılan rejim Kaçak Saray’ın aynası. Kaçak Saray Atatürk’ün şartlı bağışı ve vasiyeti ile hukuka aykırı bir şekilde birinci derece doğal ve tarihi SİT alanında, çivi bile çakılmayacak alanda 700 bin metrekareyi bulan bir beton olarak inşa edildi. Alandaki temsili Atatürk’ün evi Cumhuriyetin mütevaziliğini gösteriyor bize. Onun dışında tarihi çekirdek alanının tamamına yayılmışlar. Kaçak Saray’da bizim saydığımız 2 bin odası olan yer altındakilerle birlikte çok sayıda odası olan belirsiz yapılar var. Bunların her biri Başkanlık sistemi organizasyonun bir parçası. Cumhurbaşkanlığı konutu şaşalı bir konut. Mustafa Kemal Atatürk’ün 11 Haziran 1937’de tam da AOÇ’nin en yüksek noktasındaki halkıyla buluştuğu Marmara Köşkü yıkıldı. Tekrar Rekonstrüksiyon yapıyorlar. Millet Camisi’nin karşısında Kongre Merkezi var. Şimdi kütüphane yapıyorlar milli belleğimiz; arşivimiz, Kaçak Saraya taşınacak. Burası bir otoriter rejiminin kaçak inşasının yerleşkesidir. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde de tartışılması gereken nokta budur. En son TBMM ‘de Halka İlişkiler Binası yıkıldığında oraya ek bina yapmayı planlıyorlardı. Bu ek binadan vazgeçtiler. Bu 600 vekil seçildiğinde TBMM’de oturacak yerleri yok bizim öngörümüz meclisi kaçak rejimi temsil eden bu kaçak yerleşkeye taşıyacaklar. Bütün bu dayatmaların baş aktörü bir simge, hem neoliberal politikaları hayata geçiren hem de siyasal İslam düşüncesine göre süreci koordine eden ve uluslararası dengeler açısından da baktığımızda Ortadoğu sürecinde Türkiye’yi temsil eden bir durumda. Ancak bu simgesellik hukuksuzluğun, otoriter rejimin baskının simgesidir. Şimdi de bu simge yerleşke ile birlikte Türkiye Cumhuriyeti’nin üzerine bir karabasan gibi çökmeye arızalı da olsa var olan parlamenter sistemi yok etmeyi amaçlıyor. Dolayısıyla Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Mimarlar Odası Ankara Şubesi’nin tavrı kaçak yerleşke içindeki kaçak rejime karşı olacak. Cumhurbaşkanlığı seçildiği andan itibaren bu yerleşkenin tamamını tasfiye edecek bir organizasyonun yaratılması için kamuoyuna bilgi vereceğiz. Seçilen Cumhurbaşkanının birinci görevi bu yerleşkeyi tasfiye etmek olmalıdır. Bu yerleşke parlamenter sistemin yerleşkesi değil. Bu kaçak yerleşkedeki kaçak rejim tasfiye edilmelidir. Bunlar varlığımızı tehdit eden yapılardır. Türkiye çok zorlu bir sürece giriyor. Türkiye Cumhuriyeti çok önemli bir eşikte yeni temsilcisini seçecek. Yüksek siyaset üzerinden görüşmeler yapılıyor. Karşımızdaki yapının bütün Cumhuriyet değerlerini tehdit eden yaklaşımına oy kullanmayacağız. Buna karşı toplumsal muhalefetin parlamenter rejimi kuvvetlendiren, kuvvetler ayrılığını önceleyen, Cumhuriyet’in kurucu değerlerini geliştiren ortak hedeflerle bir araya gelmesi gerektiğini düşünüyoruz. Cumhurbaşkanlığı adaylıklarında kişinin dürüst, hukuka saygısı olan ve Cumhuriyetin kurucu değerlerine sahip çıkan kişilerden seçilmesi gerektiğini düşünüyoruz.”
Toplam Görüntülenme : 22608 |
Kategori Haberleri
Yorumlar
|