GÜNCEL | KENT | POLİTİK GÜNDEM | KÜLTÜR SANAT | BASINDAN | YAZARLAR | SOBEDEN | SOBELEDİKLERİMİZ | RÖPORTAJLAR | GEZENTİ | YUMURTALAR |
Gökçek Raporu
Gökçek Raporu Melih Gökçek’in Dünya Belediye Başkanlığı yarışmasına aday olmasından sonra yarışma dışı bırakılması için Dünya Belediyeler Birliği’ne iletilen Rapor DÜNYA BELEDİYELER BİRLİĞİ Sayın İlgili, Kuruluşunuzca verilen “Dünya Belediye Başkanı” ödülüne Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı İ. Melih Gökçek’in de aday olduğunu ve finale kaldığını şaşkınlıkla öğrendik. Oylama ile çalışan bir mekanizma da olsa ödül programınızın belli kriterleri göz önünde bulundurduğunu biliyoruz ve aşağıda detaylandırdığımız gerekçelerle İ. Melih Gökçek'in, “Etik Kodlar” belgenizde yer alan bu koşulları sağlamadığı konusunda sizleri bilgilendirmek istiyoruz. İ. Melih Gökçek, görevde bulunduğu uzun yıllar boyunca makamını kendi toplumunun yararı için kullanmamıştır. Yerel yönetim anlayışı katı bir biçimde katılımı dışlayan Gökçek, yönetimde bulunduğu süre boyunca kentsel gelişime ilişkin konularda ilgili kurum ve kuruluşlarla çatışmaktan kaçınmamış, kamuoyundan tepki gören politikaları ve mahkeme kararlarıyla iptal edilerek hukuk dışı hale gelen uygulamaları sürdürmüştür. Tüm bunlara karşın uzun süredir görevini sürdürüyor olması ise, kendisinin Ankara’daki yönetim performansından ziyade, halen iktidarda olan Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP)’nin ülke genelindeki oy desteğine bağlıdır. Zira Gökçek’in oy oranları, istikrarlı bir biçimde partisinin Ankara’da aldığı oyların altında seyretmektedir. İ. Melih Gökçek’in sürdürdüğü kent yönetimi anlayışının olumsuz boyutlarını örnekleyerek tartışmak oldukça uzun bir rapor yazmayı gerektirecektir. Burada sadece başlıca konularda Gökçek döneminin başarısızlıklarını sıralayarak, kendisinin, düzenlediğiniz ödül programının temel referans metni olan “Etik Kodlar” belgesinde yer alan şartları yerine getirmediğini göstermeye çalışacağız. 1. Ulaşım: İ. Melih Gökçek, belediye başkanı olduğu 1994 yılından günümüze kadar geçen 18 yıllık dönemde hiçbir etüt ve plana dayanmayan, daha önce yapılan çalışmaları inkar eden, aklına geldiği zamanlarda noktasal olarak yaptığı düzenlemeler ile Ankara’nın kentiçi ulaşımını içinden çıkılmaz bir hale getirmiştir. Ankara kenti için yapılan son Ulaşım Master Planı, 1994 tarihlidir. İ. Melih Gökçek, görevde bulunduğu süre boyunca bu planı dikkate almamış, dahası, yeni bir plan da yaptırmamıştır. Bu dönemde özellikle kent merkezinde ve kent bütününde yaya hareketlerini sınırlayan, motorlu araç trafiğinin iyileştirilmesini amaçlayan karayolu projeleri yapılmıştır. Kent merkezinde ve birçok ana koridorda kesintisiz araç akışını sağlamak amacıyla hemzemin geçitler kaldırılmış, yayalar alt ve üst geçitleri kullanmaya zorlanmış ve hatta kentin merkezi olan Kızılay Meydanı’nda bile yaya hareketleri sınırlandırılmaya çalışılmıştır. Trafik düzeylerinin düşürülmesi yerine trafik akışını hızlandırarak trafik problemine çözüm bulmayı benimseyen anlayış, günümüzde benimsenen çağdaş ulaşım planlama ilkeleriyle bağdaşmamakta, araçlara öncelik veren yaklaşım kentin ulaşım planında benimsenen temel ilkelerle de çelişmektedir. 1994-2009 yılları arasında Ankara’da 109 alt ve üst geçit inşa edilmiş ve ana arterler sürekli olarak genişletilmiştir. Bu geçitlerin önemli bir kısmı, bir ulaşım planına bağlı olmadan yapıldıkları için mahkemelerce iptal edilmiş, ancak fiili olarak tamamlanmış bulundukları için kullanımda kalmış, kent içi trafiği daha da içinden çıkılmaz hale getirmişlerdir. Üstelik, plansız yapılan altgeçitler, yoğun yağış olan günlerde su baskınlarına sahne olmaktadır. Bu süreçte, 17’si kent merkezinde olmak üzere 93 yaya üst geçidi yapılmış, yayalar bunları kullanmaya zorlanmıştır. Yayaların kullanmadığı bu geçitler kaynak israfına neden olmuşlardır. Görüntü kirliliğine de yol açan üst geçitlerin bir çoğu bugün ıssız, izbe birer korku mekanı durumundadırlar. Özellikle kent merkezinde yaya yoğunluğunun çok yüksek olduğu noktalardaki üst geçitler kullanılmamakta, yayalar üst geçidin altından hemzemin geçiş yapmaya devam etmektedirler. Hemzemin yaya geçişleri iptal edilerek taşıt trafiğine yüksek hız sağlamak için, kentin ana bulvarları ve caddelerindeki refüjlere yayaların geçişini engellemek amacıyla beton bariyerler yerleştirilmiştir. Yapılan katlı kavşaklarla ve orta refüjlerdeki engellerle hızlandırılan taşıtların yayalarla ve diğer taşıtlarla yaptığı kazalar çok daha büyük hasarlı ve ölümcül olmaya başlamıştır. Günümüzde tüm dünya kentlerinde kentin kalbi, toplumsal birlikteliğin ve paylaşımın odağı olan kent merkezi, motorlu taşıt trafiğinden arındırılarak sadece yayalara ve bisikletlilere ayrılmakta ya da merkeze otomobillerle ulaşımı caydırmak için çeşitli engeller getirilmektedir. İ. Melih Gökçek’in başında olduğu Ankara kent yönetimi ise çağdaş uygulamaların tam tersine motorlu taşıt trafiğinin kent merkezinden geçişini teşvik edecek şekilde yaya geçitlerini ve hemzemin kesişmeleri azaltmış ve kentin ana bulvarlarından transit trafiğin geçmesini kolaylaştıracak fiziksel düzenlemeler yapmıştır. Motorlu araç kullanımını özendiren bu uygulamalar sonunda 2005-2009 yılları arasında Ankara’da kayıtlı özel araç sayısı %20 oranında artmış ve 1000 kişiye düşen özel araç sayısı 191’e ulaşmıştır. Bu oran Türkiye kentleri içinde en yüksek orandır. 2008 yılında tüm toplu taşım araçlarının toplam ulaşım içindeki payı ancak %69’du ve metro bunun sadece %7’sini oluşturmaktaydı. Yapımına İ. Melih Gökçek döneminden önce başlanan iki raylı hat (toplam 21,64 km) 1997 yılında tamamlandığından beri Ankara’nın metro hattı geliştirilememiştir. Dahası, İ. Melih Gökçek tarafından 2004 yerel seçimleri öncesinde paralel olarak başlatılan 3 metro hattı halen tamamlanamamıştır. Metro hatlarının paralel olarak yapımı yerine birer birer tamamlanması yönündeki tüm uyarıları göz ardı eden Gökçek, 2011 yılında bu hatları tamamlayamayacağını ilan edip görevi merkezi hükümete devretmiştir. İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin 7 yılda tamamladığı ve geçtiğimiz günlerde hizmete giren 22 km.lik metro hattı düşünüldüğünde, Ankara’nın metro yapımı açısından ne denli büyük bir fiyaskoya sahne olduğu açık hale gelmektedir. Motorlu araç kullanımının özendirilmesi, plansız bir kentsel gelişmeyle el ele gitmektedir. Bu plansızlık sürekli olarak uzak yerleşimlere ulaşımı gündeme getirmekte, bu sorun da tekrar motorlu trafik yoluyla çözülmeye çalışılmaktadır. Kentin plansız büyümesini ve motorlu araç trafiğini destekleyen bir dinamik de sayıları hızla artan alışveriş merkezleridir. 2010 yılı sonu itibarıyla Ankara’da, çoğu kent merkezinin dışında yer alan 28 alışveriş merkezi bulunmaktaydı. Bunların içerdiği kapalı alışveriş merkezi alanının kent nüfusuna oranı, 1000 kişi için 215 m2’ye tekabül etmekteydi. Bu oran, 1000 kişi için 82 m2 lik ortalamasıyla Türkiye’nin de, tüm Avrupa kentlerinin de üstündedir. 2. Kent Ekonomisi: 2002 yılında AKP’nin iktidar olması ile birlikte, AKP’nin yönetiminde bulunan belediyeler, büyük ölçekte borçlanmalarla projeler üretmeye başladılar. Bu çerçevede Ankara Büyükşehir Belediyesi, Hazineye en çok borcu bulunan belediyeler sıralamasında sürekli listenin başında bulunmuştur. 2007 yılında tüm belediyelerin Hazineye olan borcu 12,9 milyar TL iken, Ankara Büyükşehir Belediyesi’ne ait olan borç 3,8 milyar TL ($2,9 milyar) idi. 2010 yılı Haziran ayında bu rakamlar sırasıyla 14,6 milyar ve 4,7 milyara ulaşmıştı. Belediyenin 2010 bütçesinin 2,27 milyar TL olduğu düşünüldüğünde, oluşan borcun büyüklüğü daha iyi anlaşılacaktır. 2006 yılında Ankara Büyükşehir Belediyesi’nin, ulusal doğal gaz şirketi olan BOTAŞ’a ödemediği borçlar ulusal gündemi işgal etmiş ve BOTAŞ’ın doğal gaz fiyatlarına zam yapmasına sebep olmuştu. Yine 2006 ve 2007 yıllarının yaz aylarında, yağış oranlar mevsim ortalamalarının altında kalmadığı halde yaşanan kuraklığın sebebinin, Devlet Su İşleri’nin yıllardır yapılmasını tavsiye ettiği halde Belediye’nin ihmal ettiği altyapı yatırımlarının yapılmaması olduğu anlaşıldı. Kent ekonomisinin plansız ve kuralsız yönetildiği Ankara’da toplu ulaşım, su ve doğal gaz gibi kentsel hizmetler, Türkiye’deki en pahalı hizmetlerdir. 3. Kültürel ve Doğal Değerler İ. Melih Gökçek döneminde kent içinde yer alan doğal ve kültürel yapılar rant kaygısına kurban edilmiştir. Bu uygulamaların en acı örneği, 1929 yılında yapılan ve değerli bir endüstri mirası olan Havagazı Fabrikası’nın, kentli grupların muhalefetine ve meslek örgütlerinin uyarılarına rağmen 2006 yılında yıkılıp yok edilmesidir. Benzer şekilde, Ankara’nın modern bir başkent olarak kuruluşu ile birlikte oluşturulan Atatürk Orman Çiftliği, sahip olduğu doğal değerlerle ve kültür varlıklarıyla bir koruma alanı ve ekolojik bir koridor olmasına karşın tahrip edilmiş, sadece son bir yıl içerisinde Çiftlik arzisinin ortasından geçirilen 8 şeritli otoyol ile kıymetli tarım toprağı betonlaştırılmış, yüzlerce ağaç sökülmüştür. Ankara kentinin en önemli yeşil alanlarından olan Orta Doğu Teknik Üniversitesi, 56 yıl önce çorak bir arazi iken, öğrenci ve öğretim üyelerinin çabalarıyla yeşillendirilmiştir. Üstelik Üniversite arazisi içinde bulunan Eymir Gölü, yine Ankara’nın en önemli doğal koruma alanlarındandır. Bugün bu alanlar, İ. Melih Gökçek’in ısrarla imara açmaya çalıştığı, bunun için Üniversite üzerinde baskılar yaptığı alanlardır. Ankaralılar, bu alanları İ. Melih Gökçek’in “projelerinden” koruyabilmek için imza kampanyaları düzenlemektedir. İ. Melih Gökçek döneminde Ankara’nın en fazla darbe yiyen ve tahribata uğrayan alanlarının başında kentin en önemli aksı olan Atatürk Bulvarı gelmektedir. Gerek kentiçi ulaşım ve gerekse yürüyüş-gezinti yolu olarak Ankara’nın en önemli aksı olan Atatürk Bulvarı, İ. Melih Gökçek döneminde yapılan ve hiçbir bilimsel ulaşım planına ve şehircilik kurallarına dayanmayan uygulamalarla hızlı taşıt trafiğine kurban edilmiş ve “Bulvar” dan “Karayolu” na dönüştürülmüştür. Bu konuda uzman bilim adamlarının, üniversitelerin, meslek kuruluşlarının ve kent halkının görüş ve uyarıları dikkate alınmadan Başkanın isteği ile gerçekleştirilen “proje”ler Atatürk Bulvarını yok etmiştir. Karayoluna dönüşen Atatürk Bulvarı sosyal, kültürel ve ticari cazibesini yitirmiş ve terk edilmeye başlamıştır. Yine İ. Melih Gökçek’in en son ortaya attığı projelerden biri, kent merkezinde bulunan ve Cumhuriyet’in önemli alanlarından olup hem kültürel hem de doğal açıdan koruma altında bulunan Güvenpark için önerdiği, London Eye benzeri dönme dolap projesidir. Bu alanı tahrip edecek projeyi yine Ankaralıların yaptığı muhalefete rağmen ısrarla uygulamaya çalışan Gökçek’i ancak Kültür Bakanlığı’nın müdahalesi durdurabilmiş ve proje iptal edilmiştir. Üstelik daha sonra söz konusu dönme dolabın bir projesinin de olmadığı ve fiziksel olarak uygulanmasının imkansız olduğu ortaya çıkmış, konu, İ. Melih Gökçek’in plansız ve programsız yönetim anlayışının bir örneği olarak arşivlerde yerini almıştır. 4. Kentsel Dönüşüm: 2004 yılından bu yana, Türkiye kentleri kentsel dönüşüm projelerine sahne olmaktadır. Genellikle eski gecekondu alanlarının dönüşümünü amaçlayan bu projelerin ilk ve en büyüklerinden biri Kuzey Ankara’da, Kuzey Ankara Kent Girişi Projesi adıyla başlatılmıştır. Bölgede yaşayan kent yoksullarının yerinden edilmeyeceği ve üst sınıf Ankaralılarla birlikte yaşayacakları iddiasıyla hazırlanan proje, vaadleriyle UN-Habitat ödülü de almıştır. 2005 yılında barışçıl bir biçimde gerçekleşen yıkımlarla birlikte gecekondu sakinleri, üç yıl içinde yeni evlerine taşınacakları vaadiyle başka alanlarda kiracı konumunda beklemeye başlamışlardır. Aradan geçen 7 yılın sonunda ise bu alanda evine yerleşebilmiş hiç kimse yoktur. Mağdur edilen gecekondulular bir dernek kurup örgütlenmiş ve belediyeye karşı dava açmışlardır. Dava sürmekte, mağduriyet devam etmektedir. İ. Melih Gökçek yönetiminin kentsel dönüşüme bakışını örnekleyen bir başka alan Dikmen Vadisi’dir. Kentin güneyinde ve değerli bir alanda bulunan vadinin İ. Melih Gökçek döneminde dönüştürülen kısımları ciddi bir seçkinleştirmeden geçmiş, bölgedeki yapı yoğunlukları ve kullanıcı profili değişmiştir. Vadi içinde yapı yoğunluğunun artırılmasının kent bütünü için taşıdığı riskler meslek örgütlerince ifade edildiyse de bu uyarılar Belediye tarafından dikkate alınmamış, sonunda Belediye’nin önerdiği proje mahkemelerce iptal edilmiştir. Tüm bu süreçte, İ. Melih Gökçek’in kullandığı “katılım” mekanizması, gecekondu sahiplerini tek tek sözleşme imzalamaya zorlamak olmuştur. Buna karşı çıkan gecekondulular ise terörize edilmiş, kentsel hizmetlerden mahrum bırakılmış, polis şiddetiyle yerlerinden uzaklaştırılmaya çalışılmıştır. Halen bu alanda örgütlenerek yaşam alanını savunan gecekondu halkı, sık sık İ. Melih Gökçek’in suçlama ve tehditlerine maruz kalmakta, Gökçek’in yönlendirdiği yıkım operasyonlarıyla karşı karşıya bulunmaktadır. Vereceğimiz son örnek, yine eski bir gecekondu bölgesi olan Mamak’ta yer almaktadır. Bu bölgede de gecekondu halkı bireysel sözleşmeler imzalamaya zorlanmış, bazıları bunu kabul ederken, bazıları da örgütlenerek direnmeyi seçmiştir. Burada ilginç olan nokta ise, gecekondu halkı için yapılan toplu konutların –yine tüm uyarılar göz ardı edilerek– dere yatağına yapılmış olmasıdır. Dünyanın gelişmiş hiçbir bölgesinde yapılmayacak olan bu uygulama, barındırdığı sel riskine rağmen sürdürülmüştür. Söz konusu binalar, henüz inşaat aşamasında iken sel baskınına uğramış, binaların tamamlanmamış olması can kaybını önlemiştir. Yaşanan sele rağmen Belediye projeyi iptal etmeye yanaşmamıştır. İ. Melih Gökçek’in yürütmekte olduğu kentsel dönüşüm projelerinin sayısı ve kapsadıkları alan oldukça büyükse de, burada verdiğimiz birkaç örneğin, bu projelerin temel özelliklerini yansıttığını sanıyoruz. Her şeyden önce katılımdan uzak biçimde kurgulanan bu projeler azami rant kaygısı ile, ilgili kuruluşların ve dönüşüme konu edilen alanların sakinlerinin görüşü alınmadan hazırlanmaktadır. Dahası, her türlü muhalefet ve karşı görüş baskı ile karşılaşmakta, denetimden uzak biçimde icra edilen projeler kentlilerin sağlıklı çevrelerde yaşamalarını değil, kentsel mekandan elde edilecek kar marjını artırmayı amaçlamaktadır. Özellikle kent yoksullarına karşı açık şiddet biçimine bürünen kentsel dönüşüm projeleri, adil olmayan bir kent yönetiminin alameti farikası haline gelmiştir. 5. Kent Yönetiminde Katılım: İ. Melih Gökçek, görevde olduğu süre boyunca, kentin başta ulaşım olmak üzere tüm ana sorunlarını hiç bir plana dayanmadan kendi günlük projeleri ile yönlendirmeye çalışmıştır. Bu konularda uzman meslek kuruluşlarının ve üniversitelerin katkı ve önerilerini reddetmiş, uyarılarına kulak asmamıştır. Dahası, bu kurumlardan gelen ve kendisinin ısrarla ihmal ettiği uyarıları haklı çıkaran mahkeme kararlarını da uygulamamıştır. Her konuda kendisini uzman gören İ. Melih Gökçek, kent yönetiminde katılımcılığı kabul etmemiş, göstermelik ve düzmece anketlerle kent halkının desteğine sahip olduğu izlenimini yaratmak istemiştir. Kamu kaynaklarını Ankara halkının yararı için kullanmamış, yapılması gerekenleri yapmamış, bunun yerine gereksiz yatırımlarla kamu kaynaklarını israf etmiştir. Kendi hatasından kaynaklanan zararları ve ölümleri doğa koşullarına yüklemiştir. Altı çizilmesi gereken bir nokta da, çağdaş kent yöneticiliğinin önemli bir boyutunu oluşturan dezavantajlı kesimlerin hayatını kolaylaştırıcı önlemler konusunda İ. Melih Gökçek’in başarılı bir yönetim sergilememiş olduğudur. İ. Melih Gökçek, yaptığı kentiçi ulaşım uygulamaları ile Ankara’yı yayalar, yaşlılar, engelliler, çocuklar için yaşanması zor bir kente dönüştürmüştür. Bundan daha vahim olan ise, İ. Melih Gökçek’in, kendisi gibi düşünmeyen ve farklı kimliklere sahip yurttaşlara karşı sergilediği tahammülsüz anlayıştır. Bu yönde, oldukça tartışmalı ve ayrımcılık içeren argümanları kaba ifadelerle sarf etmekten çekinmemiştir. Buna örnek olarak göreve ilk geldiği zaman modern bir heykeli ahlaksızlıkla itham ederek “içine tüküreceğini” ilan etmesi ve sonrasında heykeli yerinden kaldırması; yakın zamanda kürtaj karşıtı söylemlerini sosyal medyada karşıt görüşlü kullanıcılara hakaret içeren ifadelerle dile getirmesi ve istenmeyen gebelik durumunda cenin yerine annenin ölmesi gerektiğini söylemesi; eşcinsel birinin Ankara’ya asla Belediye Başkanı olmaması gerektiğini söylemesi gösterilebilir. Sonuç: İ. Melih Gökçek, sivil toplum örgütleri, meslek kuruluşları ve üniversitelerle kavgalıdır. Uygulamalarında görüşlerini almadığı gibi bu kurumları aşağılamayı ve onlara hakaret etmeyi alışkanlık haline getirmiştir. İ. Melih Gökçek, hukuk dışı uygulamaları ile ilgili açılan ve aleyhine sonuçlanan davalarda hiç bir yargı kararını uygulamamış ya da hukuku kandırmıştır. İ. Melih Gökçek, kendisi ve ailesi hakkında bir dizi yolsuzluk iddiası bulunduğu halde, aynı siyasi partiden olduğu hükümetin korumasında hiç bir soruşturmaya uğramamıştır. Hakkında yapılan suç duyuruları için soruşturma izni verilmemiştir. İ. Melih Gökçek, “Kentsel Dönüşüm” adı altında yaptığı ranta yönelik uygulamaları ile Ankara halkının yıllardır yaşadığı yerleri ellerinden almış, kent halkının barınma hakkını görmezden gelmiştir. Bu projelere direnen kentlilerin üzerine polis gücünü göndermiş, gaz bombaları ile zor kullanarak yıkımları gerçekleştirmiştir. İ. Melih Gökçek, Ankara’nın kültürel mirasına, kültür mekanlarına, yeşil alanlarına, parklarına, doğal peyzajına, meydanlarına, kültürel peyzajına ve kimliğine düşmanca davranmış, bu değerleri yok etmeye çalışmış ve bir kısmını da yok etmiştir. Yukarıda kısaca sıraladığımız örneklerin, İ. Melih Gökçek’in uyguladığı çağdışı kent yöneticiliğini yeterince açıkladığını umuyoruz. Bu örneklerin, kurumunuzun ilan ettiği “Etik Kodlar” Belgesinde öne sürülen şartların pek çoğu ile çeliştiği açıktır. Bu çerçevede, İ. Melih Gökçek’in kurumunuzdan alacağı bir ödül, her şeyden önce kurumunuzun uluslararası saygınlığını zedeleyecektir. İ. Melih Gökçek’in “Etik Kodlar” belgesinde yer alan ilkelerle bağdaşmayan uygulamaları nedeniyle yarışma dışı bırakılmasını talep ve tavsiye ediyoruz. TMMOB Mimarlar Odası Ankara Şubesi Toplam Görüntülenme : 43628 |
Kategori Haberleri
Yorumlar
|