GÜNCEL | KENT | POLİTİK GÜNDEM | KÜLTÜR SANAT | BASINDAN | YAZARLAR | SOBEDEN | SOBELEDİKLERİMİZ | RÖPORTAJLAR | GEZENTİ | YUMURTALAR |
27 Aralık, Ankara’nın Başkent olmasının tarihsel günüdür
27 Aralık, Ankara’nın Başkent olmasının tarihsel günüdür Cumhuriyet’in izlerinin silinmesine Başkent hiç teslim olmadı olmayacak. Ankara Enstitüsü Vakfı tarafından Atatürk’ün Ankara’ya Gelişinin 97.yılında düzenlenen “Başkent Ankara: Nereden Nereye” paneli Ankara kulübünde gerçekleşti. “Başkent Ankara: Nereden Nereye” panelinin oturum başkanlığını Eski Dışişleri Bakanı, Başbakan Yardımcısı ve Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Murat Karayalçın yaptı. Mimarlar Odası Ankara Şube Başkanı Tezcan Karakuş Candan panelde Cumhuriyetle hesaplaşmanın Mekanı Ankara, Doç Dr. Savaş Zafer Şahin Ankara’nın UNESCO Potansiyeli, Prof. Dr. Mehmet Tuncer Ankara’da kaybolan tarihi ve kültürel değerler sunumu yoğun ilgi gördü. Mimarlar Odası Ankara Şube Başkanı Tezcan Karakuş Candan, Cumhuriyet’in temsil aksındaki bütün yapıların tehdit altında olduğunu belirterek, kamuoyuna “Cumhuriyetin bütün izlerini silmek isteyen bir anlayışla karşı karşıyayız.Önce mekansal izlerini yok ederek başladılar bu işe, yapılar anıtlar yıkılsın ki çocuklarımıza anlatacağımız izler kalmasın istiyorlar. Onun için bütün otoriter rejimler izler silinsin, bir bellek kaybı yaşansın diye önce yapılı çevreye müdahale ediyorlar. Bu yıkıma asla teslim olmayacağız. Çünkü biz devrimin Başkentinde her bir metrekaresinde direniş yatan bu topraklarda mücadele ediyoruz. Bilimden uzak Ankara’yı kimliksizleştiren Gökçek yönetimine ve uygulamalarına karşı, rejimi değiştirmenin mekansallığını Cumhuriyetin Başkentinin içini boşaltan ve simge değerlerini yok eden, kaçak sarayı inşa edenlere karşı mücadele ediyoruz. Herkesin sustuğu , elini taşın altına koymaya çekindiği bugünlerde, Mimarlar Odası olarak, Cumhuriyet değerlerine ve devrimin başkentinde sahip çıkmaya devam ediyoruz. Elbet konuşacak insanlar, elbet sokaklar dolup taşacak, burası Başkent, hiç teslim olmadı olmayacak ” çağrısında bulundu Oturum Başkanı Murat Karayalçın, Ankara’nın değersizleştirme sürecini anlatarak, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek’in politikalarını eleştirdi. Metronun merkezi yönetime devredilmesini, Büyükşehir Belediyesi’nin beceriksizliğini ortaya koyduğunu belirten Karayalçın, bu kentte doğalgaz gibi tüm Ankaralıların yaşamsal gereksinimi olan bir hizmet sağlandığı halde kentteki doğalgaz şebekesini satılmasına tepki gösterdi. Başkentte Mimarlar Odas’ının verdiği mücadeleyi onurla izlediğini ve guru duyduğunu ifade eden Murat Karayalçın Ankara’ya herkesin sahip çıkması gerektiğinin altını çizdi. Ankara Enstitüsü Vakfı Başkanı Metin Özarslan ise yaptığı açılış konuşmasında, Atatürk’ün Ankara’ya gelişini ve seymenlerin karşılama sürecini anlatarak, Ankara’nın fiilen 27 Aralık 1919 da başkent olduğunu ifade etti. Özarslan “Ankara, Atatürk ve Cumhuriyet bir bütündür. Atatürk’ün vefatıyla birlikte Ankara her anlamda değersizleştirildi. Ankara’nın aldığı kamu yatırımları yüzde 4’e düştü en az yüzde 9 olması gerekiyordu. Finans bankacılık İstanbul’a taşındı ekonomisi geriledi. Artık Ankara’ya turist gelmiyor. Kültür sanat Başkenti olan Ankara sanat kurumları teker teker kaybetti. Taşralaştı ve turne yapılan şehir konumuna geldi. Ankaralılar olarak dert yüküyüz. Ankara halen Türkiye’nin lokomotifidir Ankara Türkiye’nin siyasi birliğinin temsilcisidir ekonomik ve kalkınmasının temsilcisidir. Ankara durursa Anadolu durur. Türkiye yavaşlar ve geriler hep birlikte Ankara’yı korumak zorundayız”dedi Panelde ilk sunumu gerçekleştiren Mimarlar Odası Ankara Şube Başkanı Tezcan Karakuş Candan, , “Cumhuriyetle Hesaplaşmanın Mekânı Olarak Ankara” sunumunda, “Ankara’nın Başkent olma süreci(1919-1923), Başkentin Kurumsallaşması Ankara’nın Devrimci Kimliği(1923-1950), Başkentin Devrimci Kimliğinin Hırpalanması(1950-1980), Başkent Kimliğinin boşaltılması(1980 -2016)” başlıklarında ele aldı. Başkent Kurtuluş Savaşı’nın ve direnişin ana karargahıdır Candan, Ankara’nın Başkent olmasına ilişkin süreci anlatarak şunları söyledi: “27 Aralık 1919’da Atatürk Ankara’ya Dikmen sırtlarından giriyor. O zaman gar işgal altında yabancı kuvvetler tarafından. O gün karşılaşma sürecinde işgal kuvvetleri tarafından ölü Ankara olarak nitelendirmelerine karşın coşkulu bir Ankara ortaya çıkıyor. Halkın ve seymenlerin görkemli karşılamasıyla Atatürk, bütün arkadaşlarına heyeti temsiliye Ankara’ya gelmiştir ve şimdilik yeni kurulacak devletin merkezi Ankara’dır mesajını iletiyor. Ankara 27 Aralık 1919 ‘da Kurtuluş Savaşına olan inancını göstererek Başkent olmayı ogün hakediyor. Ankara için bu tarihsel bir süreçtir. Atatürk 1921 yılında yapılan bir röportajda yeni kurulacak devletin yeri Anadolu’nun ortası olacak diyerek Ankara’ya işaret ediyor. 1922’li yıllarda yeni kurulacak devletin Başkenti İstanbul mu? Ankara mı? tartışması alevleniyor. Atatürk’e baskı yapılıyor başkentin İstanbul olması üzerine. Ankara çöl, hiçbir zenginliği yok diyenlere Atatürk, ‘Evet Ankara çöl bizimde derdimiz bu çölü vaha yapmaktır. Burada başka bir potansiyel ve zenginlik vardır. Buradaki en büyük zenginlik millet iradesidir. Kurtuluş savaş inancıdır, onun için Ankara başkent olacak’ diyor. Daha sonra Başkent’in kurumsallaşma süreci başlıyor. İlk plan 1924-1925 yılında Lörcher planı yapılıyor. 1925 yılında 583 sayılı kamulaştırma kanunuyla 4 milyon metrekare Ankara da kamulaştırılıyor. İlk yapılar Ankara Palas, Etnografya Müzesi, Ziraat Bankası yapılıyor.” Laiklik ilkesi mekansal olarak da aşındırılıyor 1927 yılında yapılan yarışmayla Herman Jansen planını kabul edildiğini belirten Candan, şunları kaydetti “Bu plan 1932 yılında onaylanıyor. Cumhuriyetin temsil aksı olan Ulus Çankaya aksı bu planda belirleniyor. Cumhuriyetin temsil aksı üzerinde Cumhuriyetin kuruluş hikayesini anlatan yapılar birbir inşa ediliyor. Ziraat Bankası, İşbankası Binası, Merkez Bankası, Emlak Eytam Bankası, Sümerbank, Cumhuriyetin ekonomisini simgeleri olarak mekansallaşıyor. Ulusta bulunan Atatürk Anıtı ise kaidesinde Cumhuriyetin kuruluş sürecini anlatıyor. Anıtın arka kaidesinde bir çınar devrilmiştir ve içinden bir fidan çıkar. Devrilen çınar Osmanlı İmparatorluğu’dur. İçinden çıkan fidan ise Türkiye Cumhuriyeti’dir. Ulus’tan Çankaya’ya kadar uzanan Cumhuriyetin temsil aksı üzerindeki simge yapılar ve anıtlar ve kamusal alanların hepsinde Cumhuriyetin kuruluşu ve yönelimini mekanlar üzerinden okuyabiliriz. Bankalar, Küçük Tiyatro, İller Bankası, Gençlik Parkı, Enstitüler, Opera ve Sergi evi, Cumhuriyet ideolojisinin temelindeki bilimi sanatı ve kültürü işaret etmektedir. Sağlık Bakanlığı ilk yapılan binalardandır. Cumhuriyetin hijyen ve arınma üzerinden yeni bir toplum inşasının mekansal karşılığıdır. Zafer Anıtı’na gelene kadar Cumhuriyet’in kuruluş ideolojisini anıtlarıyla yapılarıyla görürüz. Zafer Anıtı’ndan sonrası ise Cumhuriyet’in kime ve neye hizmet edeceğini ifade eder. Sayıştay, Danıştay Yargıtay, Kızılay,Güvenpark ve bütün bakanlıklar sıralanır.Cumhuriyet halkın hizmetindedir der bütün bu yapıların arka arkaya dizilişi. Bu diziliş TBMM de Cumhuriyet rejiminde hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir yaklaşım ile taçlanır bu aks üzerinde. Meclis ile Köşkün arasındaki mesafe ile TBMM’nin üzerinde başkaca hiçbir gücün olmayacağı, köşkün bu iradeyi temsil edeceğinin ifadesi ve zirve yapması olarak konumlanmıştır.Bu aks üzerinde bir tane ibadethane yoktur. Cumhuriyet’in laiklik ilkesinin mekana yansımasıdır. AKP hükümetinin Cumhuriyetle hesaplaşmasının meknasla karşılığı bu aksın değiştirilmesi ve aks üzerindeki yapıların izlerinin silinmesi ile belirginleşti. Bugün Gençlik Parkı’nın karşısına kocaman bir cami yapılıyor. Bu aslında laikliğin ne kadar aşındığının göstergesidir. Mekanın kendisi ideolojiktir ve ne düşünüyorsanız mekan yansıtır. Artık Cumhuriyet’in bütün ideolojisini temsil aksından okuyamıyoruz. Cumhuriyet’le hesaplaşmanın karşılığı olarak mekanlarla uğraştılar şimdi içini doldurmaya uğraşıyorlar.Anayasa ile yetkilerin tek elde toplanması da böyle bir şey. Anayasa değişikliği önerisi tamda budur. Onun için bir bina yıkılırken, AOÇ tahrip edilirken, Cumhuriyetin anıtları bakımsız bırakılıp itibarsızlaştırırken bunların her birinin Cumhuriyetle hesaplaşmanın mekansallığı olduğunu bilerek hareket etmek önemli. Biz öyle okuduk ve mücadeleyi büyüttük.” AOÇ, Cumhuriyet değerlerinin simge mekanıdır Candan, sözlerine şöyle devam etti: “AOÇ’de Cumhuriyet’in simge mekânı cumhuriyetin ideolojisinin her bir metrekaresinde işlediği bir alan sadece yeşil alan ve çiftlik değildir. Kadınla erkeğin bir arada özgürce üretebildiği toplumsal eşitliğinin olduğu mekândır, kollektif bir mekândır, işçisini, onun barınmasını, çocuğunu, hastalığını ve eğitimini düşünür. Bilim alanıdır, geliştirir. Tarımı, teknolojiyi öğrenme alanıdır. Bir toplumuna yemek yemeyi bile öğreten ömür boyu öğrenme alnıdır. Çağdaş bir yaşam bakışıyla insanların yemek yiyeceği, bira içeceği ve havuza gireceği ve Cumhuriyet değerlerinin simgeselleştiği bir alandır. Siz o simge alana kaçak bir şekilde bir Cumhurbaşkanlığı sarayı yapmak isterseniz işte o Cumhuriyet rejiminin alaşağı edileceğinin mekânsal karşılığıdır. Bu Cumhuriyet’e onun devrimciliğine meydan okumaktır. Bir çivi bile çakılamayacak alana 450 bin metrekarelik bir beton çakılıyorsa, geleceğimizin nasıl katılaşacağının göstergesidir bu durum. Bütün teamülleri ve toplumsal sözleşmeyi ihlal ederek yapılan Kaçak Saray Cumhuriyetin değerlerini evrensel hukuk tarumar eden bir mekândır.” Siyasal islamın zirve mekanı Kaçak Saray “Cumhuriyetin temsil aksı üzerinde Çankaya’da zirve yapan Cumhurbaşkanı Köşkü’ne giderken Cumhurbaşkanı halkın sevgi gösterileri arasında köşküne çıkmaktaydı.Halk ile bütünleşmiş bir anlayışın mekansal karşılığı idi bu yapılanma.Şimdi halkın arasından giden bir Cumhurbaşkanı yerine etrafı 40 metrelik yollarla çevrili kuş uçurtulmayan bir anlayışa gidildi. Başkent Ankara 1980 sonrası neoliberal ekonomik politikalarla başkent kimliğinin neden yoksunlaştırılması ve rant ilişkileri içerisinde kentsel büyüme, ile Melih Gökçek yönetimi ve AKP hükümeti ile birlikte siyasal İslam kıskacında kaldı. Uluslararası sermaye, özelleştirme politikaları artık ideolojilerin değil sermayenin yönlendirdiği yapıların öne çıktığı bir sürece tekabül ederken, sermayenin vazgeçilmez kenti İstanbul öne çıkıyor ve Ankara’nın Başkent kimliğini, finans merkezlerini taşınması, kültür sanatın İstanbul’da şekillenmesi ile Ankara’nın içi boşaltılıyor.Bu süreçte 1994 ve 2002 önemli kırılma noktalarıdır” diyen Candan, şunları ifade etti: “1994 yılında Melih Gökçek’in yerel yönetimin başına gelmesiyle Ankara’nın plansız gelişimi zirve yapıyor. Başkent kimliksizleşiyor, silikleşiyor. 2002 yılında AKP iktidara geliyor. Siyasal İslam yaklaşımıyla mekanı dönüştürüyor. Cumhuriyetle doğrudan hesaplaşmanın aracı olarak mekâna ve Başkente müdahale ve başkentin içinin boşaltılması süreci derinleşiyor. Neoliberal politikalarla Çukurambar’dan İncek’e kadar giden 70 katlı 100 katlı yapıların inşa edilmesine neden olan, Ankara’nın bütün altyapısını felç eden ve ulaşım sistemini tıkayan neoliberal politikalara Cumhuriyetin temsil ve simge mekânlarının yıkılması tahrip edilmesi itibarsızlaştırılması ekleniyor.” Mekânsal hesaplaşmanın TOKİ ile başladığını anımsatan Candan, “TOKİ’lerin yapıldığı bütün alanlarda merkeze cami yaptılar. Din temeli bir yaşam sürecinin gelecekteki ifadesiydi bu. Sonra medrese cepheli okullar geldi. Yapılara kimse ses çıkarmadı neredeyse. O yapıların ardından 4+4+4 eğitimi sistemiyle birlikte çocuklarımıza medrese eğitimini öngördüler. Adliye saraylarının hepsi medrese cepheli. Yargı reformu ile şimdide nerdeyse kadılık sistemine gidildi. Sonra hükümet konakları değişti. Siyasal İslamın Cumhuriyetle hesaplaşmasının zirve mekânı kaçak saray inşa edildi. Cumhuriyet rejiminde saray olmaz dedik burası birinci derece doğal ve tarihi SİT alanı Atatürk’ün çölden vaha yaptığı bir yerde dedik, mahkeme kararlarına rağmen Atatürk’ün şartlı bağışına rağmen yapıldı. Şimdide bu yapıyı temsil eden rejimi getirmek için Anayasayı değiştirmeye çalışıyorlar” diye konuştu. Çocuklarımıza anlatabileceğimiz mekansal iz kalmayacak Candan, 2006 yılında gerilime sürecine girildiğini belirterek şunları kaydetti: “Havagazı fabrikası, Etibank binası, Kumrular İkamet Sitesi, TİKA binası, Etibank binası, EGO hangarları, Su süzgeci, Marmara Köşkü, AOÇ İşçi Lokantası, Jandarma Karakolu, Çubuk Baraj Gazinosu bunların hepsi Cumhuriyet değerlerini temsil eden yapılardı. Bu iki kırılma noktası arasında 2006 da Havagazı Fabrikası ile başlayan yıkım süreci 2016’da zirve yaptı. Cumhuriyetin temsil aksı üzerinde ve değerleri temsil eden mekanların hepsi tehdit altında tıpkı geleceğimiz gibi. Gençlik Parkı’nın karşısındaki cami avlusundaki tescilli kültür varlığı olan iller bankası yıkılmak için gün sayıyor. Saraçoğlu Mahallesi’nden Orkut Stüdyoları’na Milli Kütüphane’den İller Bankası’na, Ankara Garı’ndan Opera Binası’na kadar tehdit altında. Eğer biz sahip çıkmazsak ve bir bina der geçersek kaybedeceğimiz bir bina olmayacak.” Candan “Önce mekansal izlerini yok ederek başladılar bu işe, yapılar anıtlar yıkılsın ki çocuklarımıza anlatacağımız izler kalmasın istiyorlar. Onun için bütün otoriter rejimler izler silinsin, bir bellek kaybı yaşansın diye önce yapılı çevreye müdahale ediyorlar. Bu yıkıma asla teslim olmayacağız. Çünkü biz devrimin Başkentinde her bir metrekaresinde direniş yatan bu topraklarda mücadele ediyoruz. Bilimden uzak Ankara’yı kimliksizleştiren Gökçek yönetimine ve uygulamalarına karşı, rejimi değiştirmenin mekansallığını Cumhuriyetin Başkentinin içini boşaltan ve simge değerlerini yok eden, kaçak sarayı inşa edenlere karşı mücadele ediyoruz. Herkesin sustuğu, elini taşın altına koymaya çekindiği bugünlerde, Mimarlar Odası olarak, Cumhuriyet değerlerine ve devrimin başkentinde sahip çıkmaya devam ediyoruz. Elbet konuşacak insanlar, elbet sokaklar dolup taşacak, burası Başkent, hiç teslim olmadı olmayacak” çağrısında bulundu “Ankara’nın Değerleri ve UNESCO Dünya Miras Listesi” hakkında sunum yapan Doç. Dr. Savaş Zafer Şahin ise, Anadolu topraklarında bu kadar çok değer varken Dünya Miras Listesi’nde az sayıda kentin yer almasına dikkat çekti. Şahin, Ankara’dan geçici Hacıbayram Camii ve Augustus tapınağı dünya mirası geçici listesine alındı. Ancak adaylık sürecine ilişkin yazıda caminin tarihine dair yazılacak çok şey olmasına rağmen, hiçbir şey yer almıyor. Alınacağını da düşünmüyorum. Bu kapsamda Unesco bir heyet gönderecek adaylık sürecine gelebileceğimizden bile emin değilim. Biz heyete burada cami vardı ek yaptık. Altına merdiven yaptık, burada sur vardı yıktık yerine cillop gibi duvar yaptık. Duvar olunca insanlar zorlanıyor dedik merdiven yaptık. Altına otopark yaptık ve otoparktan camiye asansörle çıktık. Hadi burayı dünya miras listesine alın diyeceğiz. Biz farkındalık oluşturulması için mücadele ediyoruz” dedi. Prof. Dr. Mehmet Tunçer, de sunumunda Ankara’da kaybolan tarihi ve kültürel değerleri anlattı. Tunçer Ankara’da tarihin ve kültürün yok edildiğine dikkat çekerek Çevresini Arayan Ankara kitabında Atatürk 2004 te Ankaraya gelseydi ne hissederdi yazısına vurgular yaptı. Atatürk’ün Ankara’ya ilk gelişinin (27Aralık 1919) 97. yıldönümü nedeniyle düzenlenen etkinlikler kapsamında gerçekleştirilen “Başkent Ankara: Nereden Nereye” paneline Mimarlar Odası Ankara Şube Sekreteri Namık Kemal Kaya ile birlikte.bürokratların ve halkın ilgisi yoğundu. Toplam Görüntülenme : 63584 |
Kategori Haberleri
Yorumlar
|