Sobe Gazetesi 2024 - Nurzen Amuran sordu Mimarlar Odası Ankara Şube Başkanı Tezcan Karakuş Candan yanıtladı
GÜNCELKENTPOLİTİK GÜNDEMKÜLTÜR SANATBASINDANYAZARLARSOBEDENSOBELEDİKLERİMİZRÖPORTAJLARGEZENTİYUMURTALAR
Ara
Nurzen Amuran sordu Mimarlar Odası Ankara Şube Başkanı Tezcan Karakuş Candan yanıtladı

Nurzen Amuran sordu Mimarlar Odası Ankara Şube Başkanı Tezcan Karakuş Candan yanıtladı

Atatürk Orman ÇiftliÄŸi arazisinin hülle yoluyla ABD’ ye satılmış olması kabul edilir bir ÅŸey deÄŸil.

Nurzen Amuran: Ankara, cumhuriyet tarihimizin simgesi olan bir baÅŸkent. Ankara’nın dokunulmazları diyeceÄŸimiz bölgelerine ve yapılarına karşı duyarlı bir kamuoyu var. Siz de bu kamuoyunun sesi soluÄŸu oldunuz. Atatürk, 1937 yılında kiÅŸisel toprağı olan Atatürk Orman çiftliÄŸini bir bağış senedi hazırlayarak ÅŸartlı olarak kendi halkına bağışlamış ve hazineye devretmiÅŸ. Sonra bu koÅŸullar göz ardı edilerek çeÅŸitli tarihlerde satışlar yapılmış. AOÇ’nin bu güne geliÅŸ öyküsünü bir de sizden dinleyelim.

Tezcan KarakuÅŸ Candan: Atatürk, sizin de dediÄŸiniz gibi 11 Haziran 1937 yılında ÅŸartlı bağışla Atatürk Orman ÇiftliÄŸini halka emanet etti. Atatürk Orman ÇiftliÄŸi arazileri her dönemde talan edildi. AOÇ’nin talanında belirgin olarak siyasal üç dönem öne çıkmaktadır. Demokrat Parti dönemi, 12 Eylül askeri darbesi ve AKP dönemi. Bu üç dönem hem ekonomik altyapıyla, dışa bağımlı politikalarla, hem de baskıcı rejimlerden kaynaklı kırılma noktalarıyla paralellik taşımaktadır. Atatürk Orman ÇiftliÄŸi arazilerinin satış ve devir iÅŸlemleriyle talanı ağırlıklı olarak 1950’li yıllarda Demokrat Parti (DP) döneminde gerçekleÅŸmiÅŸtir.12 Eylül askeri darbesi ile Devlet Mezarlığı ve Hipodrom alanının AOÇ arazisinden kopartılması, Gazi Ãœniversitesi’ne satışlar yapılmasıyla kanun yoluyla devredilerek talan edilmiÅŸtir. AKP hükümeti döneminde ise AOÇ arazileri kuralsızlığın, hukuksuzluÄŸun cirit attığı, el koyma, kiralama, protokol, tahsislerle, amacı dışında kullanımlar ile talan edilmesinin simgesi haline geldi. Bugün toprak varlığıyla Londra’da yer alan Hyde Park’ın 10 katı, New York’ta bulunan Central Park’ın 14 katı, Taksim Gezi Parkı’nın 920 katı büyüklüğünde olan Atatürk Orman ÇiftliÄŸi’nin en geniÅŸ sınırlarının 52 bin dekarlık alana sahip olduÄŸu gerçeÄŸiyle hareket ettiÄŸimizde, geldiÄŸimiz noktada toprak bütünlüğünün %40’ı talan edilmiÅŸtir. 12 Eylül askeri darbesi ile startı verilen Neoliberal politikaların mekânsal uygulama alanlarından birisi olan AOÇ arazilerinde bu süreçte, Karadeniz Havuzu’nun kapatılarak Devlet Mezarlığı yapılması ve eski hipodrom alanına Atatürk Kültür Merkezi yapılmasıyla mekânların kimliÄŸinin deÄŸiÅŸtirilmesinin baÅŸlangıcı haline geldi. AOÇ arazilerinin 1990’lı yıllarda, tahsisler, kamu kurumları ve özel kiÅŸilere kiralamaların artırılması, yerel yönetim eliyle, insansızlaÅŸtırılarak yalnızlaÅŸtırılması süreciyle halktan kopartılması, 2000’li yıllarda devam etti. AOÇ arazilerinde 2006 yılında plan yapma yetkisinin Ankara BüyükÅŸehir Belediyesine verilmesi, AOÇ’deki talan sürecini hızlandırdı. Toplu taşımla ulaşılamayan, piknik alanlarının kapatıldığı Atatürk Orman ÇiftliÄŸi, daha büyük talanlara zemin hazırlayacak bir ötekileÅŸtirme süreciyle karşı karşıya kaldı. AOÇ halktan kopartıldı, etrafı kapatıldı. Plan süreçleri ile amacı dışında kullanımlar gündeme getirildi. Kaçak Saray, yollar, Ankapark ile AOÇ arazileri neoliberal politikaların rant odaklı azgın kentleÅŸmesi ile siyasal Ä°slamın hesaplaÅŸma mekanı olarak zirveye oturdu.

Amuran: En son arazi satışı ABD BüyükelçiliÄŸine oldu. Hükümet, Gazi Ãœniversitesine ait olduÄŸunu söylüyor. Siz de “ortada hülle var” diyorsunuz ve dava açtınız. Oysa bu bölge Gazi üniversitesine Tıp Fakültesi yapılması amacıyla verilmiÅŸ. Burada Gazi Ãœniversitesinin de sorumluluÄŸu yok mu,bundan sonraki süreci de anlatır mısınız?

Candan: 1983 yılında kanunla Gazi Ãœniversitesine Tıp Fakültesi yapılması amacıyla devredilen AOÇ arazisinin TOKÄ°’ye devredilmesi, TOKÄ°’nin ABD BüyükelçiliÄŸi yapılması için satması, talan sürecindeki iÅŸbirliÄŸini, hukuksuzluÄŸu, hileyi bir kez daha gözler önüne serdi. AOÇ arazilerinin Gazi Ãœniversitesi’ne devredilmesi için son olarak kendi bütçesinden ödemesi gereken 5.934.420 TL, Kuzu Toplu Konut Ä°nÅŸaat ve Limited Åžirketi ile Park Gazi Ä°nÅŸaat Yatırım AÅž unvanlı iki ÅŸirket tarafından ödenmiÅŸtir. Bu ödeme 2011 yılı Sayıştay raporlarında ifade edilmiÅŸ ve Gazi Ãœniversitesinin AOÇ arazilerini geri iade etmesi istenmiÅŸtir. Gazi Ãœniversitesi arazileri AOÇ’ye geri vermediÄŸi gibi TOKÄ°’ye satmış ve TOKÄ°’de 37 bin metrekarelik AOÇ arazisini ABD BüyükelçiliÄŸi’ne satmıştır. Bu süreçteki bütün satışların kanunen hukuksuz olduÄŸu ortadadır. Gazi Ãœniversitesi yerine, Kuzu Toplu Konut Ä°nÅŸaat ve Park Gazi yatırım Ä°nÅŸaat, neyin karşılığında AOÇ arazisinin parasını ödemiÅŸtir, bunun kamuoyuna açıklanması dahası hukuksal iÅŸlem yapılması gerekmektedir. Hükümet bir yandan hamasi nutuklar atarak, dış politikada ABD karşıtlığı yapıyormuÅŸ gibi davranırken, öte yandan ABD BüyükelçiliÄŸine hülle yoluyla AOÇ arazilerini satmaktadır. Her ÅŸey belgelerle ortadadır. Gazi Ãœniversitesi, TOKÄ°, Ä°ki sermaye ÅŸirketi, hükümet ve kendi topraklarına yönetmekten aciz, AOÇ Genel Müdürlüğü, Mustafa Kemal Atatürk’ün ÅŸartlı bağışına aykırı hukuksuz iÅŸlem tesis etmiÅŸlerdir. Bu satışı toplum vicdanı kabul etmeyecektir. Mimarlar Odası Ankara Åžubesi olarak hukuksal süreç dahil her türlü anayasal hakkımızı kullanmaya devam edeceÄŸiz. Gazi Ãœniversitesi ve TOKÄ° yetkilileri hakkında suç duyurusunda bulunduk. Diplomatik alan ile ilgili plan hükümlerine dava açtık, ÅŸimdide satışın iptali için protokole toplu dava açmak için hazırlık yapıyoruz. Ãœlkede ki adalet arayışımız AOÇ arazileri için devam edecek. AOÇ talanı ile ilgili AÄ°HM’de bir davamız olmak üzere yüzü aÅŸkın davamız var ve bu süreç hukuksuzluÄŸun göstergesi olarak tarihe geçti bile.

Amuran: ABD BüyükelçiliÄŸi 2013 yılında gösterilen tepkiye raÄŸmen neden AOÇ’de ısrar etti? Çünkü diÄŸer büyükelçilikler için Oran tepelerinde yerler tahsis edildi ve bazı Büyükelçilikler o bölgelere gittiler. Güvenlik açısından deniliyorsa o bölgeler de güvenlikli bölgeler..

Candan: ABD BüyükelçiliÄŸi’ne yönelik defalarca kez elçilik binasının yapılması için önerilen arazinin AOÇ arazisi olduÄŸunu ifade ettik. Görüşmeler yapıldı, protestolar gerçekleÅŸti. Burası güvenlik sorunu olan bir yer dedik. “Hükümetiniz bize önerdi, bizim için güvenlik sorunu önemli deÄŸil, biz çözeriz” dediler. Buradan da anlaşılacağı gibi, güvenlik sorununa bakışlarda farklılık var. ABD istediÄŸi kadar hükümetiniz bize önerdi desin, bu süreçte alan da satanda suç iÅŸlemiÅŸtir. Oran’da diplomatik site varken ABD’nin özelliÄŸi nedir ki baÅŸka bir yerde elçilik yapılması için halka emanet edilen en kıymetli arazimiz ABD’ye satılıyor? ABD, dünyanın saygı duyduÄŸu bu ülkenin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün emanetine diplomatik saygısızlık etmiÅŸtir. Arazinin AOÇ arazisi olmasının dışında kentsel deÄŸiÅŸim açısından da Ankara’nın en sorunlu bölgesi, plansızlığın hüküm sürdüğü, altyapının bu plansız dikey büyümeyi karşılayamadığı bir alan. Ulaşım daha ÅŸimdiden tıkanmış durumda. Kim bilir belki de ABD, Kaçak Saray’a yakın olmak, yada daha yakından kontrol etmek istemiÅŸ de olabilir.

Amuran: Satın alınan arazinin artık ABD mülkiyetinde olması nedeniyle kamuoyu duyarlı ve tepkili. Öte yandan inşaat başladı ve hızla devam ediyor. Davayı kazandığınız anda ne gibi sonuçlar ortaya çıkacaktır?

Candan: Atatürk Orman ÇiftliÄŸi arazisinin hülle yoluyla ABD’ ye satılmış olması kabul edilir bir ÅŸey deÄŸil. DoÄŸal olarak tepki alacak. Ä°nÅŸaatın devam etmesi pervasızlık, hukuksuz bir sisteme sığınmaktır. Arazinin ABD’ye satış protokolünde, herhangi bir hukuksal süreçle yapı kullanılamaz duruma gelir, plan iptal edilirse, Türkiye tarafı bu durumu çözmek için her türlü yardım yapacağını taahhüt etmiÅŸ durumda. Sürekli iktidarda kalınacak gibi protokol imzalanmış. DiÄŸer yandan bir ülkenin bu kadar netameli ve bizim dışımızda da davaların olduÄŸu bir alana talip olunması, akıl dışı bir olay. Davayı kazandığımızda, ya da ÅŸimdi bile bir diplomatik skandalla karşı karşıyayız. ABD ergeç oradan taşınacak.

19 MAYIS STADYUMU CUMHURÄ°YETÄ°N Ä°LANI Ä°LE BÄ°RLÄ°KTE Ä°LK YAPILAN SPOR TESÄ°SÄ°DÄ°R

Amuran: Son tartışma konularından biri 19 Mayıs Stadyumuyla ilgili alınan bir karar oldu. Ankara 2 Numaralı Kültür Varlıklarını Koruma Kurulu’nun Ankara 19 Mayıs Stadyumu'nun 'korunması gereken kültür varlığı'' ÅŸerhini kaldırması kararına itiraz ediyorsunuz. Kurula göre gerekçe nedir, sizce neden kaldırılıyor?

Candan: Koruma kurulları çok uzun süredir bilimsel karar vermiyor. Siyasi kararlar veriyorlar, bu süreç çok açık bir ÅŸekilde AOÇ’de Kaçak Saray süreci ile zirve yaptı. Marmara Köşkü’nün ve Ä°ller Bankasının Tescilli Kültür varlığı iken yıkımına onay verende Koruma kurulları.19 Mayıs Stadyumu Cumhuriyet’in ilanı ile birlikte ilk yapılan spor tesisidir. AKP Genel baÅŸkanı yıkılacak dedi, sonrasında kültür varlığı tescili kaldırıldı. Kurulun gerekçesi bu… Bilimden uzak itaat üzerine kurulmuÅŸ meslek etiÄŸinin kalmadığı bir süreçle karşı karşıyayız. Rejimle hesaplaÅŸmanın mekânsal karşılığı olarak BaÅŸkent Ankara, çok büyük tehdit altında. Çünkü Ankara Cumhuriyeti ve ideolojisini temsil ediyor, mekanlarıyla, kamusal alanlarıyla anıtlarıyla…Åžimdi onun izlerini silerek baÅŸkentin Cumhuriyet kimliÄŸi yok edilmek isteniyor.

DÜNYANIN NERESİNDE GÖRÜLMÜŞTÜR ÖNCE HASTANEYİ YAPIP SONRA YOL AÇMAK İÇİN BİNLERCE AĞACI KATLETMEK

Amuran: Bu arada ODTÃœ’nün orman arazileri de bugünkü siyasetin kurbanı haline getirildi. Ankara’nın soluk almamızı saÄŸlayan oksijeni bol ormanlarla bütünleÅŸmiÅŸ tek bölgesi. Alınan bir kararla bir gece de binlerce aÄŸacımız kesildi. Bu alanlarla ilgili devletin koruma planları yok muydu, yapılacak yollar için alternatif bir çözüm bulunamaz mıydı ?

Candan: ODTÃœ ve AOÇ Ankara’nın en önemli yeÅŸil akslarını oluÅŸturuyor ve kentin nefes almasına olanak saÄŸlıyor. Plansız büyümenin bir sonucu olarak kontrolsüz yapılaÅŸma bu yeÅŸil alanları baskı altına alarak yok ediyor. Ankara’da Bilkent’te yapılan ÅŸehir hastanesi uluslararası sermaye ile birlikte inÅŸa ediliyor. Hastane yakında açılacak ama hastaneye ulaşım için yol olmadığını her nedense sonradan fark ediyorlar. Dünyanın neresinde görülmüştür önce hastaneyi yapıp sonra ona yol açmak için binlerce aÄŸacı katletmek. ODTÃœ ormanları, hem Bilkent Åžehir hastanesine ulaşım baskısı, hem de, Gölbaşında Ä°ncek ,KızılcaÅŸar bölgesindeki plansız kat rejimi emsal artırımı ile ÅŸekillenen rantın baskısı altında. Bu nedenle uzun yıllardır, emekle büyütülen aÄŸaçlar bir gecede ODTÃœ yönetimi ve Ankara BüyükÅŸehir Belediyesi iÅŸbirliÄŸinde katledildi. ODTÃœ’den geçecek yollarla ilgili ODTÃœ ve Ankara BüyükÅŸehir Belediyesi tarafından yapılan protokol ile birlikte bir gecede 4.5 km lik yol açıldı, aÄŸaçlar kesildi ve bu ülkenin baÅŸkentinde maalesef ki belediye baÅŸkanlığı yapan ÅŸahsiyet bununla övündü. Bu tam bir akıl, vicdan ve bilim tutulması hali. Hem ODTÃœ yönetimi hem BüyükÅŸehir Belediyesi el birliÄŸi ile ODTÃœ’nün geçmiÅŸine ve geleceÄŸine ihanet etmiÅŸlerdir. Ankara’yı nefessiz bırakacak kentin trafiÄŸini rahatlatmak bir yana daha da çok sorun yaratacak bir yolun parçası olmuÅŸlardır. ODTÃœ’den geçecek tünel yolun ise, sadece giriÅŸ ve çıkışlarında aç kapa sisteminin yapılacağı ifade edilse de, bu sürecin böyle olmayacağına dair çok ciddi sabıkaları olan bir yönetim var karşımızda. ODTÃœ’ye arazi vaadi veren bu yaklaşımın bir süre sonra ODTÃœ arazisinin tamamına talip olacağı gün gibi ortada. Eymir’e yönelik baskılar ve protokol imzalanmasından hemen sonra Eymir’in gündeme gelmesi bütün bu süreçlerin habercisi. BaÅŸka bir yol olabilir miydi, bilim rehber alınsaydı olabilirdi. Hastane oraya yapılmazdı mesela. Ancak bir ülkede bilim yoksa adalet yoksa ortak akıl yoksa, alternatif çözümler dikkate alınmaz, hedef ranttır plansızlıktır.

ODTÃœ’nün koruma amaçlı imar planı elbette var, 4 kez deÄŸiÅŸiklik yapıldı. Hem koruma amaçlı imar planına, hemde bu deÄŸiÅŸikliklere, ayrı ayrı dava açtık. Koruma planları yada kültür varlığı olma sit alanı olma özelliklerinin iÅŸlemediÄŸine ÅŸahit olduÄŸumuz bir süreçte, adalet ve bilim yoksa koruma amaçlı imar planlarının da, Sit alanı olmasının da, tecilli kültür varlığı olmasının bir anlamı kalmıyor. Hukukun olmadığı bir süreçte deÄŸerlerimizi ancak halkın duyarlılığı ve tepkisi koruyabilir. Varlıklarımızın korunmasına yönelik mücadelemiz devam edecek.

Amuran: SaracoÄŸlu Mahallesi Ankara’nın dokunulmazları arasındadır, BaÅŸkent’in simgesidir. Siz,SaracoÄŸlu Mahallesinin “Ankara’nın ilk toplu konut projesi olduÄŸunu, alanın aÄŸaçlar ve yapıların tamamının tescilli olduÄŸunu” söylüyorsunuz. SaracoÄŸlu’nun korunması ve fonksiyonel hale getirilmesiyle ilgili, sizlerin de önerdiÄŸi bazı projeler vardı, onlar ne oldu, bugün alınan kararlar ne gibi riskler getiriyor, SaracoÄŸlu’nun öyküsünü de özetler misiniz?

Candan: SaraçoÄŸlu Mahallesi, Ankara kent merkezinde bir saklı cennet ve kent merkezinin son kurtuluÅŸ umudu. 29 Ekim 1944 yılında temeli atılan,  Alman mimar Paul Bontaz tarafından tasarlanan Cumhuriyet’in ilk toplu konut alanı olan SaraçoÄŸlu Mahallesi de tehdit altında. Cumhuriyetin 21.yılında temeli atılan Devlet Mahallesi olarak da geçen SaraçoÄŸlu Mahallesi, dönemin BaÅŸbakanı Şükrü SaraçoÄŸlu'nun adını taşır. Genç Cumhuriyetin bürokratlarının konut sorunlarını çözmek için, idari mekanların hemen yanı başında tasarlanan SaraçoÄŸlu Mahallesi bu haliyle, gerçekten bir Devlet Mahallesi. BaÅŸbakanlık, bakanlıklar ve yeni meclisin yanı başında, okuluyla, kütüphanesiyle, sosyal mekanları ile Cumhuriyetin üst düzey memurlarına verdiÄŸi önemin göstergesi. 75 bina 434 konuttan oluÅŸan SaraçoÄŸlu Mahallesi, bahçeleriyle, sokaklarıyla, kütüphanesiyle, okulu, dükkanları ve bugün Çankaya Kaymakamlığı olarak kullanılan yönetim merkezi ile 70 yılı aÅŸkın bir süredir bu kentte yaÅŸananlara tanıklık etti.

AÄŸaçlarıyla binalarıyla alanıyla tescilli kültür varlığı olan, devletin Mahallesi SaraçoÄŸlu, 1994 yılında lojmanlarının satışı ile gündeme gelmiÅŸti. Bu karara karşı toplumu hareketlendiren Mimarlar Odası Ankara Åžubesi'nin muhalefet hareketiyle bu karar geriye dönmüştür. Dönemin CumhurbaÅŸkanı Süleyman Demirel, 12 Mayıs 1994'te SaraçoÄŸlu Mahallesinin satışına onay veren kararnameyi veto etmek durumunda kaldı. SaraçoÄŸlu Mahallesi, kent merkezindeki konumuyla dün olduÄŸu gibi bugünde rant ateÅŸiyle yanıp tutuÅŸanların hala ilgi odağı. 8 Åžubat 2013 tarihinde resmi gazetede Bakanlar Kurulu kararı ile SaraçoÄŸlu Mahallesi riskli alan ilan edildi. Mahallede ikamet edenlerle birlikte Mimarlar Odası Ankara Åžubesi olarak bu karara dava açtık. Mimarlar Odası Ankara Åžubesi'nin sekreteryasının yürüttüğü BaÅŸkent Dayanışması, sokak gösterileri yaparak SaraçoÄŸlu Mahallesi için eylem planı geliÅŸtirdik. Sonrasında SaraçoÄŸlu Mahallesine yönelik kent düşleri yarışması ile bu ülkenin gençleri SaraçoÄŸlu Mahallesinin geleceÄŸine dair projeler ürettiler. Bu projelerin hayata geçirilmesi için dönemin CumhurbaÅŸkanı Abdullah Gül’de destek verdi. Ancak ÅŸimdi gelinen noktada riskli alan kararı mahkeme kararıyla bizim lehimize sonuçlandı. Evler zorla boÅŸaltıldı. SaraçoÄŸlu Mahallesinin sokaklarına polisler yerleÅŸtirildi. Lojman Statüsü kaldırılarak ekonomiye kazandırılması için Maliye bakanlığına devredildi.17 AÄŸustos tarihli resmi gazetede yayınlanan karar ile de SaraçoÄŸlu Mahallesi Emlak GYO’ya devredildi. Bu devir ile birlikte binalarının yıkılabileceÄŸi ve yeni yapı yapılabileceÄŸi ortaya çıktı. Åžimdi SaraçoÄŸlu Mahallesi’nin sessizliÄŸine ses olarak, ranta kurban edilmemesi için mücadele etmek, kentin merkezindeki en önemli kamusal alan olarak yeniden kamusallaÅŸtırılması umudunu büyütmek hepimizin sorumluluÄŸunda.

DEMOKRATİK BİR ÜLKEDE BİR GECEDE BİNLERCE AĞAÇ KESİLSEYDİ HÜKÜMET ERTESİ GÜNÜ İSTİFA EDERDİ

Amuran: Demokrasilerde siyasetin yapıcı kararlar alması beklenir.Yıkıcı ya da yok edici kararların sonucu demokrasi tartışılmaya başlanır. Sözgelimi tarihi yapıların yıkılması veya binlerce ağacın kesilmesi gibi kararlara demokrasiyle yönetilen gelişmiş ülkelerde siyasi iktidarlar, cesaret edebilirler mi? Halk, kentine sahip çıkmaz mı, her şeyden önce bu bir kültür sorunu değil midir?

Candan: Demokrasi aynı zamanda bir kültür sorunu. Bugün ülkemizde bir demokrasi kültürünün varlığından söz etmek oldukça tartışmalı. Mimarlık kültürü ve kültür varlıkları açısından da durum böyle. Tarihi yapılar gerçekten demokrasileri oturmuÅŸ ülkelerde büyük bir zenginlik olarak görülüyor ve onu korumak ve ülkenin tanıtımına katkı saÄŸlaması için planlar geliÅŸtiriliyor. Gaudi’nin binalarını görmek için yılda 2.5 milyon turist Barselona’yı ziyaret ediyor. Bizde de aslında Cumhuriyetin erken döneminde yabancı mimarların yaptığı binalar böylesine bir potansiyeli baÄŸrında taşırken, Ä°ller bankası gibi tescilli kültür varlıklarımız yıkılıyor, ODTÃœ ormanlarında binlerce aÄŸaç kesiliyor ve yöneticiler bu yıkımın ve tahribatın Ã¼zerinde fotoÄŸraf çektirmeyi övünmeyi bir meziyet sayıyorlar. Yozluk, kültürsüzlük cehalet böyle bir ÅŸey. Kentsel mekana sahip çıkma konusunda, hem siyaset hemde toplum henüz kentle bütünleÅŸemedi. Siyaset ve toplum henüz kentlileÅŸmedi. Taksim gezi parkı, Atatürk Orman ÇiftliÄŸindeki kaçak Saray, Cerrattepe ve HES’lere karşı yürütülen mücadele bir bilinç sıçramasına neden olduysa da, ideoloji ile mekân baÄŸlantısını kurma konusunda kentsel mekana sahip çıkma konusunda henüz boÅŸluklar var. Bu da kent ve mimarlık kültürü ile çok baÄŸlantılı, okullarda bir kent kültür mimarlık kültür dersleri yok. Biz bu yüzden 2002 yılından bu yana çocuklara yönelik Çocuk ve Mimarlık çalışmaları yapıyoruz, okullarda ve okul dışlarında. En azından gelecek kuÅŸaklar kent ve mimarlık kültürü ile buluÅŸsunlar çevrelerine karşı duyarlı olsunlar diye. Öte yandan rejimle hesaplaÅŸmanın çok ağırlaÅŸtırıldığı bir süreçte, müfredat deÄŸiÅŸiyor, parlamento devre dışı bırakılıyor, ses çıkaranlara yönelik ağır baskılar var, gazeteciler içerde iken korkular toplumun her yanını sarıyor. Ãœlkemizde demokrasi ve adalet olmayınca ve bunu toparlayıcı topluma umut verecek bir harekette olmayınca herkes giderek kendi kabuÄŸuna çekilmeye baÅŸlıyor. Sanıyorlar ki, görünmez ve sessiz olurlarsa bu süreç onlara dokunmayacak. Ama öyle deÄŸil, her ÅŸey adım adım alıştıra alıştıra geliyor. Ä°ller Bankası binasının yıkılması, ODTÃœ ormanlarının kesilmesi, Marmara Köşkünün yıkılması, Havagazı fabrikasının yıkılması bu sürecin giderek Cumhuriyeti ve Mustafa Kemal Atatürk’ü hedef alması, onun adını taşıyan stadyumların yıkılması anıtların kaldırılması, anıtlara saldırılar yapılmasının hedefi son kertede Anıtkabir’dir. Toplum bu yıkımlar ve tahribatlar sürecini rejimle hesaplaÅŸmanın bir parçası olarak bütünlük içerisinde görmek durumunda. Aksi durumda çok geç olacak. Demokratik bir ülkede bir gecede binlerce aÄŸaç kesilseydi, o hükümet ertesi günü istifa ederdi. Maalesef siyaset kültüründe istifa mekanizması da iÅŸlemiyor.

ANITKABÄ°R BU ÃœLKENÄ°N KURUCUSUNUN Ä°KAMETGAHI SAYGI MEKANIDIR

Amuran: Sadece Ankara’nın deÄŸil Türkiye’nin duyarlı olduÄŸu mekânların başında Anıtkabir gelir. Anıtkabirle ilgili belli kesimlerin gizli niyetleri olduÄŸu geçenlerde ortaya çıktı ve siyasi iktidar da bu niyetlere tepki gösterdi. Anıtkabirle ilgili bu gizli niyetler nedir?

Candan: Ã‡evremizdeki tüm kentleÅŸme süreçleri ideolojinin bir parçası neoliberal siyasal Ä°slamcı bir iktidarın yapılı çevredeki her adımı bu bakış açısının ürünü. Ankara Cumhuriyetin baÅŸkenti ve Cumhuriyetin simge yapıları burada, rejimle hesaplaÅŸma bu yapılı çevrenin yok edilmesiyle devam ediyor. Ankara için 1/100.000 ölçekli 2038 çevre düzeni planı hazırlanıyor, plan raporunda neredeyse Cumhuriyet döneminin yapıları ve kültür varlıklarının esamesi bile okunmuyor. Her ne hikmetse bu çevre düzeni planı BüyükÅŸehir Belediye Meclisinde oybirliÄŸi ile geçiyor. Plan okuyamayan, yapılı çevre kültürü olmayan, geliÅŸmeleri deÄŸerlendiremeyen, 30 adım sonrasını göremeyen siyasi miyopluk süreci ile karşı karşıyayız. Anıtkabir süreci de böyle bir ÅŸey.Önce, itibarsızlaÅŸtırma tartışılır hale getirme, sonra yapılaÅŸmaya açma ve sonrasında da simgeselliÄŸini yok edecek bir yok etme ile karşı karşıya. Anıtkabir, bu ülkenin kurucusunun ebedi ikametgahı saygı mekanıdır. Anıtkabir yerleÅŸkesinin her bir metrekaresine yapılan her ÅŸey özenle ÅŸeffaf yapılmak zorundadır. GeçtiÄŸimiz yıllarda oyun parkı yapılması, sonra halı saha yapılması ve son olarak da plan deÄŸiÅŸikliÄŸi ile birlikte Anıtkabir süreci bir kez daha kamuoyunun gündemine oturdu. Bu plan deÄŸiÅŸikliÄŸinin savunulacak hiç bir yanı yok. Anıtkabir’deki plan deÄŸiÅŸikliÄŸi, Cumhuriyetle hesaplaÅŸan ve bunu Cumhuriyetin simge mekânlarına simge alanlarına ve onun kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’e yansıtan bir anlayışın devamıdır.

OHAL süreci ile Ankara’da daha derin yaÅŸanan bir yıkım süreci iÅŸlemekte. Cebeci Stadyumu, 19 Mayıs Stadyumu, Arı Stüdyosu, Atatürk Çocuk Yuvası, Güvenpark, Opera Sergi Evi, ve Ulus’un yıkımı ve dönüşümü süreçlerinin düğmesine basılması ve tartışılmasını düşündüğümüzde, Ankara bir rejimle hesaplaÅŸmanın BaÅŸkenti olmuÅŸ durumda. OHAL ile birlikte hızlanan bu yıkım sürecinin parça parça iÅŸletilmesinin hedefi Anıtkabir’dir. Bunu görmek istemeyenler bu ülkenin geleceÄŸini inÅŸa edemezler. Anıtkabir konusunda sürekli toplumun hassasiyeti yoklanmasının nedeni budur. Anıtkabir’de çocuk oyun parkının yapılması, halı sahanın yapılması son olarak da Anıtkabir’de yapılan plan deÄŸiÅŸikliÄŸi kararının 1 yıl 2 ay sonra 15 Temmuz arifesinde askıya çıkması, gizli özneleri olan meclis kararları, var olanın yasallaÅŸtırılması söylemleri, konuyu teknik bir sürece indirgeyerek, toplumun hassasiyetinin kırılması, sistematik bir sürecin iÅŸletildiÄŸinin göstergeleridir. Bu süreç sadece teknik plan okuyarak görülemez. Bunun için plan kadar ideoloji ve siyaset okumak da gerekir. Maalesef bir planın otuz adım sonrasını okuyamayanlar, bütünlüklü olarak planı deÄŸerlendiremeyenler, Anıtkabir sürecinde kendi siyasal konumlarını koruma ve meslek fetiÅŸizminin kurbanı oldular. Bugün Anıtkabir’i koruyan ÅŸey teknik bir süreç deÄŸil, vicdanlı ve ahlaklı insanların duyarlılığıdır. Ankara’da Cumhuriyet dönemine dair yıkılan her yapı, yok edilen her kamusal alan Anıtkabirden bir tuÄŸla çekmek anlamına gelmektedir. Anıtkabir anıtbloktan ibaret bir alan deÄŸildir, çevresiyle bir bütündür. Anıtkabir alanını daraltacak, yapılaÅŸmaya açacak, yasal olmayanı yasallaÅŸtıracak, çevresini kuÅŸatacak her türlü kararı reddediyoruz. Ankara BüyükÅŸehir Belediyesi’nin kamuoyuna sunduÄŸu Anıtkabir sit sınırlarını, 2023 Nazım Ä°mar planını yan yana koyduÄŸumuzda bugün yapılmaya çalışılan deÄŸiÅŸikliÄŸin ne anlama geldiÄŸini görüyoruz. Ankara’nın 2023’ e kadar vizyonunu ve bu vizyonun nasıl geliÅŸeceÄŸini, kentsel ölçekte nasıl alanlar oluÅŸacağının ana kararlarını veren plan, Ã¼st ölçekli plan, yani kentin üst aklı. Anıtkabir alanının daraltıldığını, makro formunun bozulduÄŸunu iÅŸaret ediyor.2023 planına baktığınızda Anıtkabir sınırları içerisinde yer alan muhafız bölüğü yok, anıt park yok, spor tesisleri yok, sadece Anıtkabir’in anıt bloÄŸunun olduÄŸu alan görünüyor. Yani anıt blok bölümünün simgeselliÄŸini saÄŸlayacak çevresinin canına okuyacağız diyorlar. Anıtkabir sit sınırları ile 2023‘ü yan yana koyduÄŸunuzda Fevzi Çakmak Caddesi üzerinde bulunan Anıtpark konut olarak görünüyor. Anıtkabir içerisinde, muhafız bölüğü alanı konut olarak görünüyor. 2017 planında askeriyeye ayrılmış alan yok, 2023 te konut alanına çevrilmiÅŸ, spor alanı yok konuta ayrılmış, 2023 nazım imar planında üst ölçekli , kimse bize leke demesin , lekelerde bu kırıklar olmaz, bu noktalar olmaz. Anıtkabirin müdahale paftalarını ilgili belediyelerden istedik göndermiyorlar, 2023 nazım imar planlarının 1/10.000 ve 1/5.000 lik planlarını istedik göndermiyorlar, Anıtkabir’in imar durumunu istedik göndermiyorlar. Bütün bu süreçleri de yargıya taşıyacağız. Demek ki göstermek istemedikleri ÅŸeyler var. Bütün bu süreçlerden bihaber ÅŸekilde bir ÅŸey yok orada diyenler ihanet ediyorlar. Anıtkabirle ilgili niyet ortada, 2023 te Cumhuriyetin 100.yılında yeni otoriter rejimin ilanı, Cumhuriyeti temsil eden tüm yapıların yıkımı…. baÅŸarılı olurlarsa durum budur, ama olamayacaklar. . 

Amuran: Oda olarak son yıllarda artık sorunları karşılıklı diyalogla demokratik bir ortamda çözme olanağı bulamıyorsunuz. Tek çıkar yol hukuk yolu diyorsunuz. Son yıllarda Ankara’nın tarihi dokusunu korumak ve Ankara’nın sembolü olan dokunulmazları için kaç dava açtınız? Kazandıklarınız oldu mu?

Candan: Diyalog yöntemi ortadan kalktı, her ÅŸeye karar veren bir monolog süreci ile karşı karşıyayız. Anayasanın bize verdiÄŸi yetki ile bizde kamu kurumu niteliÄŸinde meslek örgütü olarak kamu yararını korumak için hukuksal sürece baÅŸvuruyoruz. 600’ü ’aÅŸkın davamız var ÅŸu anda. Sadece AOÇ ve Kaçak Saray mücadelesinde, AÄ°HM süreci ile birlikte 100’ü aÅŸkın davamız devam ediyor. Her gün bir yenisi ekleniyor. Davalarımızın %80-90’ını bizim lehimize sonuçlanıyordu ama yargının yeniden yapılanması ve siyasallaÅŸması ile dava süreçleri çok uzuyor, ehliyet sorgulamaları yapılıyor, esastan davalar reddediliyor. Hukuksal süreçlerde çok büyük bir siyasallaÅŸma ile karşı karşıyayız. Ama yine de dava açmaya devam ediyoruz. Yeni bir hukuk süreci inÅŸasında, açtığımız davaların delil olduÄŸunu düşünüyoruz.

Amuran: Ankara’nın tarihi dokusunu koruyamıyoruz.Havasını korumakta da zorluk çekiliyor. Benim uzmanlık alanım deÄŸil ama, eskiden hava sirkülasyonunu korumak için Ã‡ankaya gibi yüksek yerlerde belli bir kata kadar inÅŸaat izni verilirdi. Bu nedenle açılan davalar olmuÅŸtu. Bugün en yüksek tepelere çok katlı binalar gökdelenler yapılmakta ve depreme karşı önlem olarak bilinen kent planlarına da pek uyulmamakta. Bu konuda da bir çalışmanız var mı? Biz Ankara’yı söyledik ama benzer örnekler diÄŸer illerimizde de var.

Candan: Ankara, çok uzun süredir plansız bir ÅŸekilde hormonlu büyüyor. 2023 nazım Ä°mar planı onaylandığından bu yana 10 bin kez delindi. Her ay Ankara BüyükÅŸehir belediye meclisinde 200 plan deÄŸiÅŸikliÄŸi kararı alınıyor, emsaller arttırılıyor. Bunun yanında Çevre Åžehircilik Ä°l Müdürlüğünde plan deÄŸiÅŸiklikleri yapılıyor. Parçalı ve rant odaklı, bütüncül olmayan ÅŸehircilik esaslarına aykırı bir planlama süreci iÅŸliyor. Alınan kararlarda bilimsellik hiçe sayıldığı için, Ankara’nın makroformu, iklimi, florası, faunası dikkate alınmıyor. Ankara giderek betonlaşıyor, vadiler yapılaşıyor, hava sirkülasyonunu saÄŸlayan vadiler tıkanıyor ve giderek hava kirleniyor, yeÅŸil yok oluyor ve Ankara nefessiz kalacak yaÅŸanmaz hale gelecek bir kente dönüşüyor. EskiÅŸehir yolu aksı, ÅŸimdiden tıkanmaya baÅŸlandı, altyapı oradaki yüksek yapılaÅŸmaya göre planlanmadığı için kaldırmıyor. KızılcaÅŸar, incek, lodumlu yeni rant alanları olarak emsal artırımları ile mantar gibi dip dibe yüksek yapılarla doluyor. Afet durumunda toplanma alanlarımız yok. Biz bütün kurumlardan deprem sürecinde toplanma alanlarımız nereleridir diye sorgulama yaptık kapsamlı bir bilgi veremediler. Bütün büyükÅŸehirlerde afet alanları yapılaÅŸmaya açılmış durumda.DiÄŸer kentlerde TOKÄ° eliyle yürütülen kontrolsüz süreçler tek tip yapılaÅŸma kentin dinamiÄŸini ve kültürünü ortadan kaldırırken çok büyük bir rant da yaratıyor. Ä°stanbul, Ä°zmir, Antalya aslında ülkenin dört bir yanı her bir metrekaresi sermaye birikimi saÄŸlamanın bir aracı haline geldi. Karadeniz kıyıları daÄŸları yaylaları yabancılara satılmış durumda. GeçtiÄŸimiz hafta Trabzondaydık, baÅŸka bir ülkedeymiÅŸ hissine kapılıyorsunuz. Diyarbakır’da 10 bin yıllık kültürü kepçelerle dozerle yıktılar. AdaletsizliÄŸin hüküm sürdüğü bir süreçte ülkenin her yanı yangın yeri, kimi ÅŸehirlerde daha ağırlaÅŸtırılmış bir süreçle karşı karşıyayız.

Amuran: Son yıllarda demokrasinin simgesi olan baskı grupları olarak adlandırdığımız odalar sendikalar ve diğer meslek kuruluşları, denetim ve yol gösterici uyarılarını rahatlıkla yapabiliyorlar mı, karşılaşılan en büyük sorun nedir?

Candan: Oldukça zor süreçlerle karşı karşıyayız öncelikle bütçelerimizi daraltacak yönetmelik deÄŸiÅŸiklikleri yaptılar, meslek alanlarımız daraltılmaya çalışılıyor. Kimya Mühendisleri Odasında olduÄŸu gibi yönetimi görevden almaya çalışıyorlar. Yöneticilerimiz hedef gösteriliyor. Son olarak TMMOB kanununu deÄŸiÅŸtirmeye ve yetkilerini sınırlamaya çalışıyorlar. Ancak bilimi, hiçbir kısıtlama engelleyemez. Biz bilimsel ve teknik bilgimizi halkın yararına kullanmaya devam edeceÄŸiz.

ANKARA DEMEK TÃœRKÄ°YE DEMEK CUMHURÄ°YET DEMEK MUSTAFA KEMAL ATATÃœRK’ÃœN EBEDÄ° Ä°KAMETGAHI DEMEKTÄ°R 

Amuran: Son olarak, okuyucularımıza, bilgilendirme açısından yeni haberleriniz var mı?

Candan: Ankara bu ülkenin, Cumhuriyet’in BaÅŸkenti, Ankara’yı savunmak için Ankara’da olmak gerekmiyor. Anayasanın deÄŸiÅŸmez ve deÄŸiÅŸmesi teklif edilemez dört maddesinden birisinde ifade edilen baÅŸkent kimliÄŸi ile Ankara Mustafa Kemal Atatürk’ün idealleri ile ÅŸekillendi. Cumhuriyet modernitesinin kentsel planlamasının örnek kenti oldu. Sanatın baÅŸkenti, bilimin baÅŸkenti, kültürün baÅŸkenti oldu. ÇoÄŸu kez bana,“Ankara’nın neresini seviyorsunuz” diye soruyorlar. “Ankara bir devrimin baÅŸkenti” diyorum,“devrimi ülkeyi Cumhuriyeti temsil ettiÄŸi için seviyorum” diye cevap veriyorum. “Gelin birlikte Cumhuriyet’in temsil aksı Atatürk Bulvarını yürüyerek gezelim ben size her köşede her binada, her anıtta Cumhuriyetin kuruluÅŸunu ve ideolojisini anlatayım, sizde seveceksiniz” diyorum. Anlattıkça “hiç böyle düşünmemiÅŸtik” diyorlar. Dolayısıyla Mimarlar Odası Ankara Åžubesi olarak “yaÅŸayan mekanlar, yürüyen kentler projesi” oluÅŸturduk. Bunlar Ankara’nın yürüyüş rotaları olacak.Bende bu rotalar içerisinde “Cumhuriyet Ä°deolojisini Atatürk Bulvarı Ãœzerinden Okumak“ rotasını üstlendim.Bu yürüyüş rotalarına herkes katılabilir. Ankara’yı deÄŸerli kılan vazgeçilmez kılan, sevilesi kılan, uÄŸruna mücadele edilesi kılan ÅŸeyde tamda budur, Türkiye Cumhuriyeti için Varlık deÄŸeridir. O zaman buradaki mücadele sahiplenme bir kent mücadelesinden öte baÅŸka bir ÅŸeye dönüşüyor. O nedenledir ki mücadele verdiÄŸimiz her alanda, bu ülkenin cumhurbaÅŸkanıyla bakanlarıyla, belediye baÅŸkanlarıyla elçilikleriyle karşı karşıya gelmek durumunda kalıyoruz. Ankara demek Türkiye demek, Cumhuriyet demek, Mustafa Kemal Atatürk’ün ebedi ikametgahı demektir. Bu baÅŸkentlik kimliÄŸini Dünya kenti kimliÄŸine taşımak, evrensel hukukun ve demokrasini inÅŸa edilmesine olanak saÄŸlamak Ankara’nın birincil görevidir. Cumhuriyetin baÅŸkenti Ankara İçin herkesin topyekün harekete geçme zamanı geldi. Ekim ayında bir ay boyunca organize edeceÄŸimiz Dünya Mimarlık günü etkinliklerini, Ankara’yı Cumhuriyetle okumak “Ankara İçin Harekete Geç” teması ile gerçekleÅŸtireceÄŸiz. Ankara için düşler, ütopyalar oluÅŸturacağız. Ankara için düş kurmaya harekete geçmeye herkesi davet ediyoruz. Herkes bir kez daha Yakup Kadri KaraosmanoÄŸlu’nun Ankara romanının tekrar tekrar okusun. Ankara’nın evrimini ve fiziksel peyzajını kendisine fon yaparak, Cumhuriyet Devrimi ile yaÅŸanan deÄŸiÅŸimi, bir anlamda ülkenin sosyal, ekonomik ve kültürel peyzajını anlatan ve 3 bölümden oluÅŸan romanın ilk bölümü Milli Mücadele yıllarını, ikinci bölümü zaferin rehaveti ve yönetsel erk içindeki fırsatçıların sahnede yer edinmesiyle yaÅŸanan dejenerasyonu tasvir eder. Üçüncü bölümde ise KaraosmanoÄŸlu’nun Türkiye ve Ankara’ya dair mutlu gelecek hayali kurgulanmıştır.Bu hayalin dinamik tutulması bizim mücadele kaynağımızdır. Ankara’ya sahip çıkma azmimizin can suyudur.

Amuran: Açıklamalarınızla yorumlarınızla,  Ankara’nıngerçek kimliÄŸini gerçek deÄŸerini tanımladınız. DileÄŸimiz karar vericiler için uzman olarak yaptığınız yapıcı deÄŸerlendirmelerin,Ankara lehinde kararlar alınmasında uyarıcı olması, katkı saÄŸlaması.Ekim ayındaki Dünya Mimarlık günü etkinliklerinizi heyecanla bekliyoruz. Çok teÅŸekkür ederiz bu güzel söyleÅŸi için.

Candan: Ben teÅŸekkür ederim.

Nurzen Amuran

Odatv.com


Toplam Görüntülenme : 69255
Kategori Haberleri

Yorumlar
Yorum eklenmemiÅŸ.
Yorum için giriş yapınız!