“BU MİLLET ADAM OLMAZ” DİYENLERE
KARAÖZÜ KÖYÜNDEN SELAM VAR!
Anadolu gezisi sırasında Sivas’ın Karaözü köyünü, köylülerin kendi elleriyle yapmış oldukları okul binasını gören gazeteci Fikret Otyam, 21 Ekim 1963 tarihli Cumhuriyet gazetesi yazısında heyecanını, sevincini paylaşır.
Fikret Otyam’ın gazete yazısı, Anadolu köyünün özgün yapısını kendi tarih tezi içinde açan Dr. Hikmet Kıvılcımlı’ya esin kaynağı olur. Doktorun konuya ilişkin yazdıkları ölümünden dokuz yıl sonra 1980 yılında, “Türkiye Köyü ve Sosyalizm” adıyla yayımlanır.
“Karaözü köyünün ‘örnekliği’ neresindedir? Asıl araştırmanın kaçınılmaz sonuçları. Tekrar edelim, bugünkü geri teknik ve bilim dışı metodu ile dahi, köylümüz, sırf ilkel sosyalizmden kalma yollarla yukariki mucizeyi gösterecek. (…) Köylümüzün yaşadığı ve süründürerek te olsa yaşattığı sosyalizm, modern Batı uygarlığının yarattığı yüksek sosyalizm değildir. İlkel sosyalizmdir. İlkel sosyalizme mi dönelim? Hayır. Hayatta ve tarihte ölmek var dönmek yok.” (H. Kıvılcımlı, Türkiye Köyü ve Sosyalizm, s 6-8)
“Bu şartsız kayıtsız egemen geniş, büyük, ağır eğginlik havası altında dahi Karaözü insanları eğilip kaderlerine küsmemişler, kendi kültürlerini ve ekonomilerini ayakta tutabilmişlerdir. Neden? Tekrar tekrardan çekinmeyelim: yaşadıkları sosyal münasebetlerden!
Nedir o ‘SOSYAL MÜNASEBETLER”? ‘Okul’, ‘eğitim’ veya ‘ekonomi’ gibi soyulup tanrılaştırılmış genel, soyut bir lâfta o mudur? Uzun lâfın kısası: Karaözlü insanlarımız, ta Horasan erlerinin Orta Asya’dan beri getirip İslam medeniyetinde Rönesans filizleri fışkırtmalarında başrolü oynamış bulunan o gürbüz ve temiz (EŞİT + YİĞİT + HÜR) kurallı KANKARDEŞLİĞİ toplum yaşayışlarını, her türlü kahir, işkence ve katliamlara karşı Anadolu bucaklarında bugüne dek koruyabilmişlerdir. Basit olayları kuru edebiyatla dramatize etmiyoruz. Büyük dram tarihin malıdır. Genç gazeteci (Fikret Otyam o tarihlerde elbette ki genç bir gazetecidir –bizim notumuz-) bile, Karaözlüler’e baktıkça:
‘Aynı inançtaki 40 bin kelleyi uçuran ve bu yüzden dağların arasına sıkışmalarına sebep olan koca Yavuz Selim (Keza, 21) heyülâsını görür gibi oluyor. O öz oğlu öz Türk Karaözlüler’e, uğrunda 40 bin kelle verdikleri halde dönmeyip dağlarda direnme gücü sunan inanç nereden gelmiştir? İlkokuldan mı? O zaman öyle bir şey yoktu. İslam tarikatı sayılan Aleviliğe sapdıklarından mı? Alevilik Mekke ülkücüsü Arap Ali adına bağlanmış da olsa, Alevilik İslam’dan gelmemiş, Horasanlı Ebamüslim adlı Orta Asyalı’nın temsil ettiği kılıçlarla dışarıdan sokulmuştur.
O akımı asıl yaratanlar ve İslamlığı sokanlar, Orta Asya göçebelerinin sağlam insanları ile çökkün İslam medeniyetini aşılayıp dirilten Türk-Moğol erleridir. Beyinsizce yazılmış ters medeniyet tarihine kanıp neticeyi sebep yerine koymayalı.” (Dr. H. Kıvılcımlı, Anadolu Köyü ve Sosyalizm, s 55-56)
Anadolu’da yalnızca Alevi yaşam biçimini benimsemiş olanlar değil, tüm yörükler, göçebe kökenli oba ve köyler, Sünni inanış içinde Bektaşi felsefesi ile göçebe düşünce ve davranış geleneğini yaşatanlar, halk kültürüne özgü çoğul ve değişimci bakış açısını toplumsal bir güç olarak sürdürmektedir. Anadolu’nun birçok köyünde iki üç kuşak geriye gidildiğinde, kıl çadırda yaşam öyküsüyle karşılaşılmaktadır.
Türk köyü ve köylüsünün bu göçebe ve “kandaş toplum” gelenekli yaşam biçimi beynini ve bedenini kapitalizme satmamış namuslu aydınlar tarafından da çok önceden beri görülmüştür. “Marks’ın 04 Şubat 1878 tarihinde Leibzig’de bulunan Alman Sosyal Demokrat Partisi’nin önderlerinden olan Wilhelm Liebnecht’e yaptığı değerlendirme, düşünürün Türk’e bakışının bazı yönleriyle zaman içinde olumlu yönde değiştiğini göstermektedir. Marks anılan yerde şunları yazar: ‘İki nedenden dolayı en kararlı biçimde Türkler’den yana tavır almaktayız: Birincisi, çünkü biz ‘Türk köylüsünü’ (vurgu Marks’ın; OBK) diyesi, Türk halk kitlesini- inceledik ve onun kesinlikle ‘Avrupa’daki köylülüğün en becerikli ve ahlaklı temsilcisi’ (vurgu Marks’ın; OBK) olduğunu gördük.’” (Onur Bilge Kula, Avrupa Kimliği ve Türkiye, s 431)
Ziya Gökalp’i “Türk Harsı” kavramı ile Durkheimcı bir ideolojik açıklamaya götüren, Dr. Hikmet için Marksist söylemde yeni kuramsal açılımlarla tanımlanan Anadolu köyünün özgün yapısı, Cumhuriyet dönemi kültür ve eğitim politikalarının iskelet adı olmuş İsmail Hakkı Tonguç’un da hareket noktasını oluşturmuştur. Tonguç, Anadolu köyünün bilinen küçük üreticilikten öte Horasan göçebe geleneklerini koruyan paylaşımcı, imececi yapısını görerek davranmış, evrensel pedagojik çalışmalarla kendi toprağının özgünlüğünü Köy Enstitüleri’nde buluşturmayı başarmıştır. Gazi Lisesi’nin, Gazi Eğitim Enstitüsü’nün ders araç gereçleri salonunda, küçük işliklerinde yıllarca emek vermiş bu çilekeş devrimcinin İlköğretim Genel Müdürlüğü’ne atanmasıyla birlikte eğitim ve kültür politikaları büyük ve yeni bir ivme kazanmıştır...
Aradan yıllar geçer… 2006 yılında yazmaya başladığım, 2009 yılında tamamladığım ve aynı yıl yayınlanan Anadolu Rönesansı kitabımda Karaözü, Fikret Otyam ve Dr. Hikmet’in konuya ilişkin yazdıklarını aktarmıştım. Kitabın ikinci baskısı için hazırlanırken karşıma çıkan bir haber beni de heyecanlandırdı. Hemen tüm çocuklarını Pazarören Köy Enstitüsü’nde okutmuş, örnek köy özelliğini bugünlere kadar sürdürmüş Karaözü köyü, kendi adını ulusal basına taşıyan Fitret Otyam’ ı unutmamış, onun adına köyde yapılan Fikret Otyam Kültürevi, 30 Haziran 2012 tarihinde hizmete açılmıştı.
Karaözü köyünden “Bu millet adam olmaz!” diyenlere selam olsun…
Alper Akçam
Toplam Görüntülenme : 8383